Geçmişte insan, iktisadi anlamda üretimi ile değerlendirilirdi. Kişinin kimliği ile mesleği arasında ilgi kurulurdu.
Bugünün insanı tüketimi ile değerlendirilir. Neyi, nerede, nasıl tükettiğinden yol çıkılarak kişinin neye, nasıl, ne kadar inandığı belirlenir.
Dünün “Ne iş yapıyorsun?” sorusu kapitalist dünyada “Hangi semtte oturuyorsun?”, “Tatilini nerede yapıyorsun?” sorularına bıraktı.
“Kişilerin kimlikleri çalışma zamanlarında değil, boş zamanlarında belli olur.” yargısı da buradan geliyor. Çünkü tatille boş zaman arasında doğrudan ilgi söz konusu.
Tüketim, tatil, boş zaman ve kimlik arasında kurulan ilgi, hiç de haksız değil. Zira çalışma zamanımızı iş yeri sahipleri veya kendi işimiz de olsa iş yeri koşulları ile kısıtlı.
İşin türüne göre standartlar var ve biz, o işi tercih ettikten sonra standartlara genel olarak uyarız. Tatilse bizim özgür zamanımız, tatilimizin zamanını olmasa bile tür, yer ve şeklini seçmekte özgürüz.
Kimlik ve özgürlük, sonuna kadar ilgilidir. Özgürlüğünüzü nasıl kullanacağınızı kimliğiniz belirler ya da kimliğiniz, özgürlüğünüzü nasıl kullanacağınızı belirler.
Mesele bu kadar gelmişken sormaya başlayalım:
Nasıl bir tatil, Müslümanca mı, fasıkça mı?
Bize bir şey katan bir tatil mi, bizden bir şey alan bir tatil mi?
Tercihimiz hangisi?
Tatil dönüşü, tövbeye muhtaç bir günahkâr mı, birikimine birikim katmış bir şuur ehli mi olarak göreceğiz kendimizi?
İktisadi imkânlarını iyilikten yana kullanan biri olarak mı, eline geçeni haramda tüketen ya da helalde israf eden biri olarak mı?
Bugünden bir ziyaret listemiz, bir okuma listemiz, bir anlatma listemiz var mı?
Planımız, lehimize mi, aleyhimize mi?
Bu planı, kimler ve ne belirledi?
Müslüman için sağlam bir planlama, bunalımlı bir muhasebeden iyidir, ne dersiniz?