Bilinçli toplumlarda ya da bilincini zamanla yitirmiş toplumlarda zenginleşme, israfı getirirken bilinçli toplumlarda büyük hedeflere doğru yol alma vesilesi olur.
Bunun için zenginleşme, bilinçle desteklenmediğinde toplum yozlaşır, çirkinleşir ve çirkefleşir.
Türkiye bunun neresinde?
Türkiye’de son yirmi bir yılda zenginleşen, sadece devlet değildir. Toplum da tarihî bir zenginleşme yaşıyor. Toplumun bütün kesimlerinin yaşam tarzında zenginleşmeden yana bir değişim var.
Bunu ifade etmek, kimileri için iktidarı körü körüne takdir anlamına gelir. Toplum bilimci, onlara rağmen gerçekleri ifade durumundadır. Çünkü toplumun yararına tespitler yaparken siyasal erki memnun edecek beyanlarda bulunmak ne kadar riskli ise toplumun takdirini kazanmak için toplumu memnun edecek değerlendirmeler yapmak da o ölçüde risklidir.
Özellikle günümüzde pek çok değerlendirmeci, kendisini siyasal erki memnun etme hevesinden kurtarırken toplumsal memnuniyet hevesiyle doğruluktan ayrılabilmektedir.
Toplum, onları siyasal erki memnun etme hevesinde olmadıkları için en doğru tespitleri yapanlar olarak bilir, onlara inanır. Bundan dolayı onlar, çoğu zaman siyasal erki memnun etme hevesine kapılanlardan daha çok toplumu yanıltırlar.
Meseleye bu ihtimali bertaraf ederek baktığımızda basit bir havaalanı gözlemi dahi son yıllarda toplumun hem yaşam koşullarında hem yaşam tarzında büyük bir değişim olduğunu görebilir.
Ve Türkiye’de ne yazık ki yaşam koşullarındaki olumlu değişim, yani zenginleşme, yaşam tarzında olumsuz değişime yol açmıştır.
Bu zorunlu bir netice midir? Yani yaşam koşullarındaki olumlu değişme, yaşam tarzında olumsuz bir değişime yol açma zorunluluğuna mahkûm mudur?
Cebriyeciler ve deterministler, tarihi ve toplumu okumakta, hakikatin düşmanı, zalimlerin kadrolu destekçileridir.
Cebriyecilik, geçmişin kaderciliğidir, insanın ihtiyari eylemlerini insandan bağımsız bir zorunluluk gören, Müslümanlar içinde ihdas edilmiş, İslam karşıtı bir akımdır.
Determinizm ise en ünlüleri Marks olan Yahudi filozofların modern çağda geliştirdikleri, Batı’da geliştirilmiş, insanlık karşıtı bir akımdır.
Biz Müslümanların talihsizliği, geçmişin cebriyeciliğinden kurtulmadan çağın determinizmine de müptela olmamızdır.
Bundan dolayı sadece yaşlılarımız değil, gençlerimiz de toplumsal değişimlere dair zorunluluk iddialarına sahipleniyorlar.
Bu iddiaların en yaygınlarından biri ise yaşam koşullarındaki olumlu değişimin, zorunlu olarak yaşam tarzında olumsuz bir değişim getireceğidir.
Bu tezin modern dünyada baş propagandacısı Marks’tır ve Marks, insan dostu görünürken insanlığa düşmanlık yapan bir zulüm erbabıdır. İnsanlığın son iki yüzyılda yaşadığı felaketlerin baş müsebbiplerinden biridir.
Bir durumun zorunluluğunu iddia etmek, ona teslim olmaya yol açar.
Zenginleşmenin zorunlu bozulmaya yol açacağı iddiası, bizde bir yandan zenginleşmeye karşı isteksizliğe yol açarken öte yandan zenginleşenlerin özellikle genç neslinin kendilerini bozulmanın kollarına teslim etmelerine yol açmıştır.
Ne tarih ne bugün Marks’ı doğrulamaktadır. Tarihimizde zenginlerimizin çoğu zahid ve muttakidir. Bugün de zahid ve muttaki zengin sayısı hiç de az değildir. Hatta bizde bozulma tarihte daha çok bir yoksul sorunudur. Bugün dünyanın pek çok yoksul kesimi, aynı zamanda yaşam tarzı açısından en olumsuz kesimlerdir.
Yoksul, muttaki ise bunu sağlayan yoksulluk değil, takvadır. Zengin de bozuluyorsa bunun nedeni zenginleşme değil, takvadan uzaklaşmaktır.
Bize yol aldıracak olan, zenginlik karşıtlığı değil, zenginlik bilincidir. Bugün şu bu mektepleri yerine, zenginlik bilinci mektepleri açsak, bilinçli zenginleşmeyi teşvik etsek ve zenginlerimizi bilinçlendirsek galiba aileyi de daha iyi koruruz.
Vaaz dilimizi ilim açısından gözden geçirmeli ve derhal değiştirmeliyiz. Bu çağda Müslümanları yoksul bırakmaya sevk edenler, bunu yol açacak söylemler içinde olanlar, hain değillerse akıldan yana sorunludurlar.