Her efsanenin gerçeğe dokunan bir yanı var. Efsane, bir bütün olarak doğru olmasa da bir doğruluğa işaret edebilir.
Yahudileri içlerine almayı reddeden Hıristiyan topluluklar onlarla ilgili çok şey anlatırlardı. Onların en ünlülerinden biri “Yahudi’nin kanlı böreği idi!”
Hikâyeye göre Yahudiler, bir Hıristiyan çocuğunu kaçırıp hunharca keser ve kanıyla yaptıkları bir börekten törenle yerlerdi. Hatırlarsınız hikâye, Necip el-Kiylânî tarafından aynı başlık altında romanlaştırılmıştı.
Hikâye elbette sorgulanır ve inandırıcı gelmezdi. Zira hiçbir insanın bir başka insana bunu yapmayacağı düşünülürdü. Oysa bugün siyonistler, buna pek de uzak olmayan işler yapıyorlar. Süt emen bebekleri katlediyorlar, katletmekle kalmıyorlar, katledebildikleri için mutluluk duyuyorlar, bebekleri katlettiklerinde sevinç çığlıkları atıyorlar, kutlamalar yapıyorlar.
Bunu yapanlar, Yahudi bilim insanlarının bize anlattıkları, balta girmemiş ormanlardaki “yamyamlar” değil. Tıp eğitimi, psikiyatri eğitimi alan, mühendis, doktor gibi unvanları bulunan belki profesör unvanına sahip oldukça eğitimli Yahudiler…
Bakın geçen hafta HAMAS’ın lideri İsmail Heniye’nin üç oğlunu ve torunlarını şehid ettiler. Heniye’nin evlatları, asker değildi, askeri hedef olmazdı, ya küçücük torunları! siyonistlerin “bakan” unvanı taşıyan ve muhtemelen en eğitimlileri arasında yer alan isimleri vahşiyane eylemlerini sevinçle kutladılar.
Filistin’de yaşanana “soykırım” diyoruz. Hayır, oradaki vahşeti “soykırım” kelimesi ifade edemez. Zira Yahudi anlatımlarıyla “soykırım” kelimesi bile demode oldu.
Filistin’de insanlığın bakıp da görmeye tahammül edemediği, bunun için görmezlikten geldiği bir vahşet var, şiddetinden dolayı adını koyamadığımız bir vahşet. Aşırı yüksek seslerin kulağımızca duyulmaması gibi, bu vahşetteki aşırılık, bizim kavrayışımızın sınırlarını aşıyor.
İnsanlığın mühim bir kısmı, böyle bir vahşeti yaşanmamış sayarak rahatlamaya çalışıyor. İmkânsız! Zira bu kez vahşette bulunanlar, eylemlerinin dehşetini duyurarak güçlerini insanlığa ispatlama derdindeler. “Bakın! Size her kötülüğü yapıyoruz ve siz, his bile etmiyorsunuz. Çünkü biz, hislerinizi de öldürebildik!” diye seslenircesine her seferinde kötülüklerinin dozunu artırıyorlar.
Yaşadığımız bir sosyal deney değil ama insanlığı, vahşetin dozuyla ölçen bir kötülük türü! Kanlı böreğe “Yok ya, bu kadar olamaz!” dediğimiz gibi buna da “Yok ya, bu kadar da olamaz!” demek istiyoruz. Ama kanlı börek mahzenlerde yenilirken bu, gözlerimizin önünde yaşanıyor.
Yahudi, bugüne kadar her kötülüğü normalleştirdi; fuhuşatın her türünü, uyuşturucuyu… Ne varsa onları insanlığın gözünde bir “hayat yolu, geçim kaynağı, ticaret” gibi anlattı. Şimdi geldiği nokta bambaşka! Bebekleri öldürmeyi de “bir iktidar aracı” diye normalleştiriyor. Kanlı böreğin doğruluğunu sorguladık, ya gözlerimizin önünde yaşanan bu vahşetin doğruluğunu sorgulayabilir miyiz?
Sorgulamalıyız ve ilk sorgulaması gereken yine Yahudilerin kendileridir. Zaman zaman sesler duyuyoruz. Ama o sesler, kötülüğün faillerini mi saklıyor yoksa bir vicdan azabının karşılığı mıdır? Çok belirsiz!
Kuşkulanmakta haklıyız. Zira Yahudilerin özellikle ABD’de katliamın ilk iki ayında yaptıkları gösterilere pek rastlanmıyor! O gösteriler hepimize “Bütün Yahudiler aynı değil” dedirtti. Ama ardı çok kısık!
Sonra bütün insanlık kendini değil, “insanlık değerleri” diye kendisine öğretilen bütün “çağdaş değerleri” sorgulamalı.
Bize, “insanlık gittikçe medenileşiyor” dememişler miydi? Bize çağdaş eğitim, insanı insanileştirir diye okutmamışlar mıydı?
Teori bu. Gerçeklik ise vahşetin de ötesi. Hangisini sayalım ki: Dünya savaşları, Vietnam, Afganistan, Irak, Suriye ve neredeyse yüz yıldır Filistin…
Bu vahşetlerde bulunanlar, çağdaş eğitimin en eğitimli insanları, çağdaş değerler adına sözde insani değerleri en çok temsil ettiklerini iddia eden ülkeler…
“Allah katında din İslam’dır!” Müslümanlardan ve İslam’dan etkilenen sair insanlardan başka bu sorgulamayı sağlayacak kimse yok!
Kanımız tek başına sorgulamayı sağlayamaz. Kanımızın sadece rengi değil, bir de dili olmalı! Kanımızın akması, insanlığın vicdanını tek başına uyandırmaz, bir de farkındalık olmalı. Bu da ancak çok güçlü bir dille olur! Elimizin vardığı yere kadar diyemiyoruz, bari dilimizin vardığı yere kadar, Yahudi’nin insanlığa yaşattığı çağdaş kötülüğü anlatmak zorundayız.