Filistin’de bir eski Roma arenası misali insanlığın gözü önünde katliam yapılıyor. Katliam, ABD ve israil yanlılarınca resmen alkışlanıyor.

Dünya bu kirliliği ilk kez yaşamıyor ve Filistin, bu acıları ilk kez görmüyor.

Hz. İsa aleyhisselam’ın zuhur ettiği zamanı hatırlayın. Roma, dünyayı zulme boğmuş, Yahudiler de onun Filistin’deki maşaları olmuşlardı. Dindarlaştıkça zalimleşen, varlığını zalimlere hizmet etmeye borçlu olan o kavim, peygamberleri bile katlediyordu.

Onların devrinde ahlak çökmüş, toplum bir bütün olarak kirlenmişti. Ama Hz. Meryem genç bir kız olarak kendisini o kirlenmişlikten korumuş, kirlenmişliğe direnmiş, masumiyetini muhafaza etmişti.

O, Filistin’de bir direnişçiydi; kirlenmişliğe karşı direnen genç bir kızdı. Yüce Allah, onun direnişini ödüllendirdi ve ona kendi katından Hz. İsa aleyhisselam’ı verdi.

Yahudiler, Hz. İsa aleyhisselam’ı zalimlere şikâyet ettiler, zalimler de onu çarmıha germeğe kalkıştılar. Ama Allah, onu göklere yükselttiği gibi, onun şanını da yüceltti. Hz. İsa aleyhisselem, “Mesih” olarak insanlık için kurtuluş umudu olurken Hz. Meryem de onun annesi olarak temizliğin, pâklığın simgelerinden bir simge olarak tarihe geçti. İnsanlığın temiz fıtratının mümessillerinden biri olarak “Anne” yüceliğiyle anıldı.

Hz. Muhammed Mustafa salallahü aleyhi vesellem devrine gelindiğinde insanlık bu kez Filistin’de Hıristiyanlığın kirlenmişliğini yaşıyordu.

Müslüman kadınlar, Müslüman erkeklerle birlikte atlara bindiler, kılıç kuşandılar ve Filistin’i arındırmaya gittiler.

Mücahidlerin mücadelelerini yazıya dökerek günümüze taşıyan İslam tarihçisi Vakidî, Filistin’de Müslüman kadınların Bizans karşısındaki cihadını destansı anlatır.

Doğu Roma’nın Filistin istilasına son veren Ecnadeyn ve Yermûk’te sadece Hz. Halid b. Velid yoktur. Ümmü Hakîm bint el-Hâris var. Kocası İkrime’nin şehadetinden sonra, yeniden evlenmiş ve cihada devam etmiştir.

Onunla birlikte Havle binti Ezver ve Afrete binti Gaffar ve daha niceleri Gazze’nin yanı başındaki Yermûk’te düşman saflarına daldıklarında hazirûn onları uzaktan Hz. Halid zannetmiştir.

Selâhaddin çağında, Haçlılara karşı sultanın kız kardeşi Sittüş’ş-Şâm Fatma b. Necmeddin Eyyûb, bir yandan oğlu Hüsameddin Laçin gibi bir mücahid ve alimi yetiştirmiş, öte yandan genç kızlardan Küteybetü’t-tıbbiye (Tıp taburu) kurarak cihadın hayat damarı cerrahlar yetiştirmiştir.

Selâhaddin’in ahirete irtihalinden sonra Gazze’ye 110 km mesafedeki Nablus’un kadınları, protestoları ile vaizleri kürsülerden indirmiş, cihad meydanına getirmiş ve Kudüs’ün yeniden istilasının önüne geçmiştir.

İşte bugünün Filistin kadınları, 1987 İntifadası ve sonraki intifadalarda, siyoniste taş atacak çocuklar yetiştirdiler. Gah o çocukların Yahudilere atacakları taşları kırlardan topladılar gah o çocukların yaralarını sardılar.

Çocuklar, büyüdü, genç oldu. Bugün o anneler, “Biz, sizi cihad için doğurup büyüttük! Haydi cihada!” diyerek ciğerparelerini cihada sevk ediyorlar.

Filistin annelerinin duruşları küfre karşı kıyam, “Elhamdülillah” deyişleri bütün insanlığı İslam’a davettir.

Onlar, duruşları ve hamdleri ile Hz. Meryem’i ihya ediyorlar. Ümmü Hakimleri, Havleleri, Afreteleri hem zalime hem mazluma bir daha hatırlatıyorlar.

Sen, ey İslam kadını! Bir yanın kucağında merhametin simgesi Hz. İsa’yı taşıyan Meryem’dir, diğer yanın elinde küffara karşı gazabın simgesi kılıç taşıyan Ümmü Hâkim, Havle, Afrete’dir.

Sen direnince ün Doğu Roma ve kirlenmiş Beni İsraililik nasıl kaybetmişse bugün ABD ve israil öyle kaybedecektir.