Dünya tarihinin daha önceki katliamlarında katil ile maktulün ikameti arasında genellikle bir mesafe vardı.
Gazze katliamında ise siyonistler, yanı başlarındaki evlerde oturan hamile kadınları, çoluk çocuğu hunharca öldürüyorlar.
Siyonist, aldığı eğitimin, zihnine zerk edilen inancın ve ideolojinin, eylemini meşrulaştırdığını, dolayısıyla bu katliamın sair askeri işler gibi görülüp geçeceğini düşünüyorsa aldanıyor.
Katliamın şekli ve boyutu, hiçbir beşerin unutacağı türden değildir. Siyonistler hangi hunharlığa sürüklenmişse sürüklensin, Gazze’deki çocukların kanları üzerlerine sıçramışken istila ettikleri konutlarda rahatça uyuyamazlar.
HAMAS, direnerek israil’i, yaşama ihtimalini ortadan kaldıracak bir çukura attı. Gazze’nin tamamı şehid olsa dahi israil, bugünden sonra gün yüzü görmeyecek.
Gazze’deki şiddet, eninde sonunda Yahudilerin kendi içlerine dönecek. Yahudiler, bölünüp çatışacak ve birbirlerinin kanını dökeceklerdir.
Bugün sürüklendikleri romantizm, bunu uzak bir ihtimal gibi gösterse de onlardan çok daha sıkı bir birliğe sahip Moğollar bile bundan kurtulamamışlardır.
Öte yandan Yahudilerin II. Dünya Savaşı’ndan bu yana dünyayı uyuşturma seansları da Gazze’den sonra asla devam edemez.
1939'dan 1945'e kadar süren ve tanıkları hâlâ hayatta olan o korkunç savaşta, 70 milyon ile 85 milyon arasında insan öldü. Bunun altmış milyon küsuru Avrupalı. Bunun nihayet altı milyonu, belki daha da azı Yahudi.
Oysa bütün Avrupalının kanı unutturulurken varsa yoksa “Yahudi katliamı” edebiyatı yapılıyor. Evet Yahudiler katledildi, bir ihtimal Hitler, Almanya’da Yahudi soykırımı da tasarladı. Peki ya diğer Avrupalıların katli!
Onlar neden anılmıyor ve savaş ekonomisinin hep içinde olan Yahudilerin bu savaştaki rolünü neden kimse konuşamıyor?
Avrupalının kanı neden bu kadar ucuz ve Yahudi’nin kanı neden, sair insanların kanından ayrıştırılarak bu kadar kutsanıyor? Olması gereken, insan kanının özü itibariyle ırk farkı olmadan kutsal olması değil mi?
Ne yazık ki Batı’da önce “akıl” ele geçirilmiş, sonra akıl ile bireyler ve kitleler arasındaki kanallar. İyi de bu istila hep böyle mi devam edecek?
Batı insanına baktığınızda herkesin “düşünmemeye yemin ettiğini”, bu konuda “kutsal bir ahitleşmenin” olduğunu sanıyorsunuz. İyi de ne zamana kadar? Batı insanının atıldığı alkol, uyuşturucu, para, şehvet zindanları ebedi olamaz. Batı insanı yorgun ama bu yorgunluk hep devam edemez. Bu, Sünnetullah’a aykırıdır.
Yahudilerin kurduğu diğer bir zindan, Batı’da neo-ırkçılıktır. Batı’da neredeyse bütün ırkçı partiler, Yahudilerin ajanları ve finansmanıyla ayaktadır. Bu, Batı uyanışına karşı kurnazca bir tuzaktır. Ancak Gazze, bu tuzakları keşfetmiştir. Başta İtalya’nın uyuşturucu müptelası faşist başbakanı olmak üzere, ırkçıların Batı’nın soyunu sürdürecek ve koruyacak insan unsuru olmadıkları gün yüzüne çıkmıştır.
Gazze, insanlık adına büyük bir yük yüklendi ama aynı zamanda insanlığın omzuna büyük bir yük yükledi.
Uzun süredir yazıyorum, Müslümanların Batı karşısındaki sorumluluğu, klasik süreci devam ettirip Doğu-Batı farkını vurgulayarak Avrupa’ya küfretmek değildir. Bu da oyunun bir başka tarafıdır. Duygularımıza hâkim olma gerekliliğinin zamanı gelip geçiyor. Avrupa, artık ğadir değil, mağdurdur.
Doğu-Batı farkı vurgusu geçmişte, bizi korumaya yönelikti. Bugün de öyle bir işleve sahiptir. Lâkin Batı’nın artık eski Batı olmadığını bilerek, karşımızda yeni bir Batı’nın var olduğunun farkına vararak… Değişime rağmen o meseleyi Avrupa merkezli sürdürmek, bizi de Avrupa’yı yalnız bırakıp her birimizin canına okumaya yönelik bir işlev görmektedir.
Eski Batı da Yeni Batı da bize düşmandı. Ama Avrupa’nın yeni Batı’da yeri yok.
Avrupa karşısındaki duruşumuz, Avrupa’daki düşünsel boşluğu doldurma ve Avrupa’yı siyonizme karşı uyandırma yönünde olmalıdır.
Üniversitelerimiz, okumuşlarımız buraya odaklanmalı; Doğu-Batı düşmanlığı, diyalog, ılımlılık zihniyetinin tam da canına okuyacak şekilde, siyonizme karşı İslam Dünyası-Avrupa iş birliğine bırakmalıdır.
“Doğu da batı da Allah’ındır!” (Bakara, 115)