Kürtler adına siyaset yapma iddiasında bulunan sosyalist grup, hep ideolojik siyaset yaptı. Bütün dünya, Sosyalizmi geride bırakmışken bu yapı, sosyalist ideolojinin bütün prensiplerine “yobazca” sadık kaldı.

Bugün dünya, Sosyalist öncülerin temel görüşlerinde yanıldıkları kanaatindedir. Yine dünya, İslam dünyasındaki Sosyalist uzantıların despotik, ırkçı ve güvenilmez olduğu konusunda müttefiktir.

Bu bağlamda, İslam dünyası da Batı da İslam dünyasındaki ulusalcı Sosyalist diktatörlerle anılmaktan utanç duymaktadır.  

Ama Kürtler adına siyaset yapma iddiasındaki “radikal” Sosyalist yapı, “Sosyalizmin öncüleri yanılmış olabilir mi?” diye hiç düşünmemekte hatta o yönde düşünmeyi de düşünmemektedir.  Aynı yapı bugünün Sosyalistleri, bizi aldatıyorlar mı? Diye bir kuşkuyu gündeme getirmeyi dahi ihanet saymaktadır.  

Bu sıkıştırılmış, bastırılmış, dar kalıp içinde Sosyalist ideoloji ve günün Türk Solu yapıları neyi ölçü alıyorlarsa onlar da onu ölçü aldılar.

Sosyalist öğreti, dine düşmanlığı kutsamıştır. Bunlar da dine düşmanlık etmeyi kutsuyorlar. Türk Solu yapıları, her tür dinî söylem, hareket ve tutumu düşman addediyor. Onlar da öyle kabul ediyorlar.

Turgut Özal günlerinden bu yana Türkiye siyasetinde var. O gün bugündür, Türk Solunun genel siyasi çerçevesinin dışına bir adım olsun çıkmadılar. Bir kez olsun, Türk Solunu karşılarına almaya cesaret edemediler. Kendilerine takılan Sosyalist kelepçeyi, Sol zincirleri kıramadılar.  

Bunların Sosyalizmden ve Türk Solundan kaynaklı açık prensipleri vardır oysa halklarının haklarına dair açık bir stratejileri yoktur. Halkları ile ilgili her tür hedefi, Sol prensiplere feda etmeye her zaman hazırlar. Oysa halklarının çıkarı uğruna bir tek Sol prensibi feda etmeye hazır değiller.

Bunun için gelinen noktada Solun “yaşam tarzı” siyasetine fazlasıyla sahipleniyorlar. Halkları nasıl inanır, nasıl giyinir, ne düşünür, ne der? Onları ilgilendirmiyor. Sol ne der ve Sosyalist cephe nerede, ona bakıyorlar. Bu zihniyetle, Sol yapının son versiyonu “İstiklal Caddesi Solculuğu” kriterleri ile siyaset yapıyorlar.

Ama oylarını Hakkari’de “Torunlarım dilimi konuşabilecek mi?” kaygısı içinde hüzünlenen teyzeden alıyorlar.

Öylesine bir tutarsızlık ki bu, anlaşılması hâlinde bütün siyasi gelecekleri kül olacak. Bunun için bu tutarsızlığın anlaşılmamasını hayati bir mesele görüyorlar ve bunu açığa vuranlara fırsat bulduklarında silah doğrultuyorlar.

Bu zihniyet, Kürtlerin sorunlarının özgürce konuşulmasının önünde büyük bir engeldir.

Bu zihniyet, Türkiye’de geçmişin derin yapılarının bütün versiyonlarının desteğiyle Kürtlerle ilgili siyasi taleplere ipotek koymuş. Kürtlerle ilgili hak arayışlarını gasp etmiş. Dolayısıyla bu yapı, siyasi ortamı anormalleştiriyor.

Sağlıklı bir hak arayışı için, normal bir siyasi ortama ihtiyaç vardır. Bu yapının normal konumu, Sosyalist siyasettir. Sosyalizmin Marksist, Leninist, Stalinist tarzıdır. Sosyalizmin bu tarzı geçmişin Sovyetleri dışında halkların hakları ile ne kadar ilgili ise bunlar o kadar ilgililer.

Bunların siyasi duruş ve tercihlerinin ölçüsünün o olduğu anlaşılmadığı sürece halkın iradesi sandığa doğru yansımış sayılamaz, sayılmamalıdır.

Kürtlerin talepleri adına bunlara oy veren bir kitle aldanmış bir kitledir. Seçimli yönetimlerde kitlelerin aldanmışlığı siyasi felaketlere kaynaklık eder. Halkı bu aldanmışlıktan kurtaracak tercihler önemlidir, önemsenmelidir.