Söylem, gerçekliğin tercümanıdır ve gerçekliğin organize imajından çok daha dürüsttür.
İmaj, çağımızda hilenin kamuflajıdır. Söylem, o kamuflajı yırtan, onun ardındaki gerçekliği ayan beyan eden bir habercidir.
Söz konusu siyaset olduğunda hiçbir imaj ustalığı, hakikatin; söylemin satır aralarına yansımasını engelleyecek mükemmellikte değildir.
CHP, “Helalleşme” üzerine bir imaj oluşturma siyasetinde. İmajı, bizzat genel başkan üstlenmiş, takdir edilecek bir gayretle hedefine ulaştırmaya çalışıyor.
Lâkin söylem, onu tasdik etmiyor.
CHP’nin söylemi, genel başkan, başkan yardımcıları ve basındaki parti üyesi görünmeyen sözcüleri üzerinden incelendiğinde bırakın onların ifadesiyle bir “Siyasal İslamcı”yı sıradan bir dindarı dahi dehşete düşürecek kodlar içeriyor.
Bu mahiyette:
CHP, bir yandan uluslararası sisteme vaat niteliğinde açıklama ve tutumlarda bulunurken öte yandan desteklerini garantilemek istediği Marksist marazlı çevreleri de memnun edecek güçlü işaretler veriyor.
Biri dışarıda, diğeri içeride görünen bu iki unsur, hakikatte birbirini tamamlıyor. İslam âleminde Batı’nın hiç kuşkusuz en köklü “yoldaşları” Marksist örgütlenmelerdir.
Marksist örgütlenmeler, öncü bir rolle, milliyetçi ve liberaller için de sinerji oluşturarak İslam ülkelerini denetim altında tutmak isteyen ABD için tam anlamıyla “taban” oluşturuyorlar. Dolayısıyla CHP’nin onlara yakın durması, onların en uç söylemlerine dahi sahip çıkması, gelecekteki politik tutumlarına fazlasıyla ayna tutmaktadır.
Bu yöndeki söylemler titizlikle incelendiğinde CHP, değişmiştir lâkin olumlu yönde değil.
Zira 1970’li yılların CHP’si, şu veya bu şekilde başta aile bağları olmak toplumsal bağlar aleyhine açık bir duruş içinde değildi. Örneğin o günün CHP’si “İstanbul Sözleşmesi”ni kesinlikle kabul etmezdi.
Bugün CHP, bunu bir seçim vaadi olarak öne sürebiliyor. CHP’nin değiştiği iddiasıyla onunla ittifak yapan diğer simalar da onu engellemek yerine onunla aynı vaatte bulunuyor. Bu durumda CHP’nin vaatlerine karşı geleneksel dindar çevreler dahi nasıl bir güven duyabilirler?
Bu tespitlerin ardından sahaya bakıldığında Anadolu’nun herhangi bir kasabasında, belki hayatında cami yüzü görmemiş bir memurun dahi günahları, CHP basınınca “Siyasal İslamcılık” bağlamında ağır hakaretler eşliğinde sosyal medyada servis ediliyor.
“Siyasal İslamcılık” kavramı, ABD’nin İslam dünyasını elde tutma stratejisinde, “öteki” simgesidir. Körfez Savaşı sonrasında İslam’a karşı oluşturulmuş küresel ittifakın en hilekâr, en korkunç anahtar kavramıdır.
Bu kavramın CHP sosyal medya hesaplarında alelade seslendirilmesi, tek başına CHP’nin olumlu bir yönde değişmediğini göstermeye kanıt olarak yeterlidir. Zira bu kavramın, CHP’nin söylemine yansıma biçimi, İslam’la mücadelesinde ABD ile işbirliğine hazır olduğuna açık bir işarettir.
Öte yandan CHP sosyal medyası, dindarlıkla ilgili her tür kurum ve eylemi ürkütücü bir nefretle eleştirmektedir. Kur’an-ı Kerim Kursları, İmam Hatip Liseleri, Diyanet, imamlar, medreseler, öğrencilerini bir kez olsun camiye götürmek isteyen mütedeyyin öğretmenler… Topyekûn CHP sosyal medyasının hedef tahtasındalar. CHP’ye yakınlığı bilinen orta ölçekli şirketler ve marketler bile daha bugünden başı örtülü kadınları işe almayı reddediyorlar.
Bu, titiz bir incelemeye gerek bırakmayacak kadar 1980’li yılların ve ardından 28 Şubat günlerinin yaklaşımıdır.
Bu klasik siyasal bir tutum olmaktan öte bir inançsal kökten yıkım ve yakım niyetidir. Niyetin bugüne kadar pratikte karşılık bulmaması, niyet sahiplerinin vicdanından değil, güçsüzlük ve yeteneksizliğindendir.
Böyle bir helalleşme olamaz? Bugün belediye başkanları ve milletvekillerini dahi bu tutumdan uzak tutmayan bir CHP, yarın yetki sahibi mülki amirlerine nasıl hükmedecek? Hükmedecekse hangi yönde hükmedecek?
Mesele ne yazık ki bizi hep Moğol istilasına götürüyor: Moğollar, neredeyse hangi İslam şehrinin önüne geldilerse ahaliye merhametli davranma sözü verdiler, idarecileri ise katledeceklerini beyan ettiler. Ama ahali ile idarecileri birbirinden koparıp amaçlarına ulaştıklarında, nihayetinde bu ahali yarın öbür gün, yine bize karşı çıkacak idareciler yetiştirir, deyip işlerini garantiye almak için herkesi kılıçtan geçirdiler. O yöndeki sözleri hatırlatıldığında sırıtıp geçtiler.
Kimsenin Müslümanlara o tür zulümler etmeye gücü yetmez elbette. Lâkin İslâmî değerlere karşı bir kökten yıkım niyeti ayan beyan ortadadır. Ki çağın uygulaması da bu yöndedir.
Eski çağlarda toplumlar yok edilirdi, bugünün dünyasında toplumlar sağ bırakılır, değerleri yok edilir.