Kitleleşmek; ilk anda çoğalmayı, kalabalıklaşmayı ifade ediyorsa da iradesizleşmeyi, şuursuzlaşmayı da ifade eder.
Kitleler, duyumlarla hareket etmekle ve her duyduklarına inanmaya hazır olmakla algı operasyonlarına daima açıktırlar. Algı operasyonları karşısında rüzgârın önündeki yaprak misali bile değiller, futbolcunun istediği yere doğru attığı bir toptan farksızdırlar.
Oysa Ümmet, yüksek bir iradeye sahip şuurlu bir cemaattir. Ümmet, önüne geleni ölçüp tartacak yüksek bir iradeye sahiptir. Ümmet, tutumlarını derin bir şuurun eseri olarak tahkikle belirler.
Ümmetin Peygamberi salallahü aleyhi vesellem, “Ümmetim dalâlet üzere birleşmez!” buyurmuşlardır.
Bu hadis-i şerifin Ümmetin tutumu açısından mucizevi bir yanı vardır. Zira Ümmet, asla bu hadise aykırı bir konuma düşmemiştir.
Tarihsel süreç, bu açıdan incelendiğinden insan, bu hadisin mucizevî yanı karşısında hayretler içinde kalmaktadır.
Ümmetin siyasileri çatışmış, âlimleri ihtilafa düşmüş, zahidleri dünyevileşmiş. Ama Ümmet, asla iradesini, şuurunu, yüksek iradesini kaybetmemiştir.
Ümmet coğrafyası istilalar yaşamış. O istilalar karşısında Ümmetin orduları aciz kalmış. Ama Ümmet, istilayı asla meşru görmemiş, istilaya hiçbir zaman razı olmamıştır.
Ümmet, ihanetler görmüş, aldatılmaya çalışılmış. Ama Ümmet, hakkın terazisinin başındaki adil hâkim konumunu asla terk etmemiştir.
Anlattıklarım, tarihsel süreçten habersiz olanlar açısından bir hayal gibi gelebilir oysa bu Ümmet gerçeğinin cahillerce bilinmeyen, tetkik ehli düşmanları ise kahreden gerçek vaziyetidir.
İlk günden bugüne bin bir sorun karşısında Ümmetin ruhu, adeta Resûl-i Ekrem’in ruhu gibi var olmuş, daima hakkın yanında durmuştur.
Genel olarak toplumların üst kesimleri, genel toplum yapısından daha şuurlu bilinirler. Oysa İslam Ümmeti, bağrından çıkan seçkinlere hep sahip olmakla birlikte çoğu zaman seçkinlerinden daha şuurludur.
Siyasiler, âlimler, zahidler, mücahidler vazifelerini yapmadıklarında Ümmetin ruhu, onları uyarmış, uyandırmış, kendine getirmiş, birleştirmiş ve hakka sevk etmiştir.
Modern dünyada bütün toplumlar kitleleştirildi. Ümmet ise kitleleşmeme, o yöndeki girişimlere karşı cemaat olarak kalma direnişini devam ettirmektedir.
Bugün yerküreye hükmetme iddiasındaki yapı, insana hükmetme noktasında “mutlak ilah” konumuna çıktığını ispat için Ümmeti kitleleştirme çabasında direnmektedir. Onların kendi açılarından ilahlıklarının ispatı, direnen tek kesim olarak Ümmetin boyun eğerek kitleleşmeye razı olmasıdır.
Ümmet, cemaat yapısını kaybedip kitleleştiğinde onların algı yönetimlerine açık hâle gelecek, onların yaygaraları ile zihnini besleyip onların kıstaslarıyla hüküm verecektir. Bu, zahirde kitleleştirme, özde kullaştırma operasyonudur.
Bu, İslam dünyasına yönelik son dönemin asıl operasyonudur. Bu, stratejik bir operasyondur. Bütün imkânlar o yönde sevk edilmektedir.
Bu operasyon karşısında pek çok noktada siyasilerimiz boyun eğdi, alimlerimizin kafası karıştı, ordularımız başkalaştı. Ama Ümmet, uluslararası yapıya karşı “Allahüekber!” demeye devam etmektedir.
Hindistan’da binlerce vahşiye karşı tesettürünü onurla koruyup “Allahüekber!” diyen genç kızlar, Ümmetin direnen ruhunun simgesidirler.
Filistin’de şehid evlatlarını omuzlarında tekbirlerle taşıyan anneler Ümmetin o direnen ruhunun simgesidirler.
Ümmetin erkekleri pes etse de kadınları ayaktadırlar. Kaldı ki Ümmetin erkekleri de pes etmiş değillerdir. Mescid-i Aksâ’da Siyonist askerlere karşı ayak üstüne ayak atarak vakarını gösteren erkek Ümmetin direnen ruhunun simgesidir.
Felçli Şeyh Ahmed Yasin rahmetüllahi aleyh, Ümmetin direnişinin ve hep direneceğinin ispatı gibidir.
Ümmet, direndikçe haddini aşmış beşerin tanrılık iddiasının manasız olduğu bilinecek ve o iddia asla karşılık bulmayacaktır.