Kürtlerin bir zamanlar, alimleri ve savaşçı kahramanları bilinir, saygı görürülerdi. Dengbejleri de sevilir ve ilgiden yoksun kalmazlardı.

Sekülerleşme ile birlikte “sanatçı” denen yeni bir sınıf türedi. Bunlar, Kürtlerden yetişti ama Kürtlerin içinden yetişmedi, Kürtler tarafından da yetiştirilmedi. Kürtleri dönüştürmek isteyen yapılar tarafından yetiştirilip pazarlandı, meşhur edildi.

Kürt anne babalar, 19. Yüzyılda Batı’ya öğrenci gönderen İstanbullular ve Kahireliler misali, 20. yüzyılın yıkılmışlığı içinde, büyükşehirlere çocuklarını gönderdiler. Okusunlar da dünyayı tanısınlar diye.

Ne var ki Kürtleri değerlerinden koparmak isteyenler, onları bulup yeni seküler sınıflardan “sanatçı”lara kattılar. Onların köklerinden gelen açık sözlülükleri ile seslerindeki estetiği, değerleri aleyhine değerlendirdiler. Onları geldikleri köklerin değerlerinin düşmanı olarak yetiştirdiler.

Onlardan bir kısmını zevkperizm tapınaklarının çalışanı hâline getirdiler. Meyhanelerde türkü söylettirip bol para vererek gençlik için misal yaptılar.

Diğer kısmını ise “Sol”a yazdırıp onlara “kurtuluş önderi” süsü verdiler. Bu sanatçılar; Marks, Lenin, Stalin diye bağırmakla kalmadılar. Ait oldukları halkın bütün değerlerine karşı savaştılar. Bir toplumu toplum yapan ne varsa tamamını silip süpürdüler.

Lâkin “aldatıcı” modernizmin iki sabit aracı vardı: Milliyetçilik ve zevkperizm. O Sol sanatçılar, halkın söz ve sazdan yana kültürel sermayesini de kullanarak milliyetçilik yaptılar. “Biji Stalin!” diye bağırırken ellerinden, masalarından Kürt kültüründe asla yeri olmayan şarap şişelerini de eksik etmediler. Böylece ortaya Sol-milliyetçi-zevkperest bir karma çıktı.

Zamanla modernizmin “Sol” söylemi iflas edince ellerinde kala kala, sahte bir milliyetçilik ve ondan birkaç kat fazla zevkperizm kaldı. Lâkin bunlar, Batı’daki liberal postmodernizmdeki modasal değişimi de ihmal etmiyorlar. Sözlerine anlam katmak için biraz insan hakları yanlısı, biraz Siyonizm yandaşı, biraz feminist ve biraz hayvansever de kesiliyorlar.

Dün, “Sol”u seslendirirken şuurları eksikti; bugün birkaç kat daha zevkperizme teslim olduklarından şuurdan iyice yoksunlar. Dün okuyorlar lâkin anlamadan konuşuyorlardı. Bugün bakıyorlar ve düşünmeden alıyorlar. Dolayısıyla taklitçi düşüklükte sınır tanımıyorlar.

İslam karşıtı kampanyalar, onlara sadece gençliklerinin sahte devrimciliğini hatırlatmıyor, aynı zamanda gençliklerinde modern Batı’dan alamadıklarını, yaşlılıklarında postmodern Batı’dan alma umudu veriyor. Onların İslam’a yönelik her sözü aslında “Şabaş!” diyen mıtrıbın bahşiş beklentisinin yeni bir versiyonundan öte bir şey değildir.

Bu yeni sınıfın rol model tiplerinden ve en bilinenlerinden birinin Kurban Bayramı’nda kameraların karşısına geçip kurban ibadeti aleyhinde sözler sarf etmesi de bir postmodern “şabaş”dan öte görülmemelidir.

Söz konusu kişi, Kürt gençlerini Marksizme yönlendirirken şuurdan ne kadar yoksunsa bugün kurbanı eleştirirken şuurdan o derece yoksundur ve aynı zamanda artık bahşiş bekleyen yaşlı bir mıtrıptır.

Bir kere Kürtlerin ezici çoğunluğu Şafiî’dir ve kurban hâlâ diğer toplumlara göre Kürtler arasında yaygın değildir. Kürtler genel olarak her yıl kurban kesmezler ama çoluk çocuklarına kış yiyeceği olsun diye “dermale (kavurmalık hayvan)” keserler, duaları kabul olsun diye adak adarlar. Bir de söz konusu kişi ne kadar bilir ama muhtemelen eski Kürt adetlerinin bir yansıması olarak “Zev” vardı Kürtler arasında. Zevlerde Kürtler bir oğlak veya kuzu kesip etini komşu ve yakınlara dağıtırlardı.

Öte yandan Kürtler, kurban kesmemekle birlikte hâlâ bulundukları İslam coğrafyasının önemli hayvan üreticileri arasındadırlar. Ki hayvan üretiminin geçim kaynağı olmasında kurbanın çok önemli bir yeri vardır. Erzurum Horasan’dan bir Kürt kurban kesmeyebilir ama belki İstanbul Beylikdüzü’ne onlarca kurban getirip satar, onun üzerinden geçimini sağlar.

Şimdi bu sözde sanatçının sahte hümanizmayı aşıp sahte hayvanseverliğinin Kürtlükle ilişkisini varın siz kurun! O Stalin derken ne kadar insansever ise kurban düşmanlığı yaparken o kadar hayvanseverdir.

Bunlar gençken şaşkındı, yaşlanınca daha da şaşkın!