Batılı propagandanın oluşumu, insanın her tür yanlışa inanmaya yatkın olduğu tezine dayanır.
Bu yaklaşımla, söz konusu propaganda, “Asla tutmaz!” diyeceğiniz uydurmaları cesaretle ortaya koyarak nihayetinde inandırır. Bu bağlamda, karşılaşılan bütün yanlışları hedefine koyduğu iyiyle ilişkilendirip bütün doğruları da sahip çıktığı kötü ile ilişkilendirebilir.
Yine o propaganda; iyileri kötülüğün propagandacısına dönüştürmekte pek maharetlidir.
İmam Hatip Liseleri ile ilgili propagandaya da buradan bakmak gerekir:
İmam Hatip Liseleri elbette kusursuz değildir:
Bu kurumlar, her şeyden önce yürürlükteki eğitim sisteminin müfredatıyla kusurludurlar. İmam Hatip Liseleri, bağımsız eğitim kurumları değildir, müfredat doğrultusunda çalışırlar ve laik bir müfredatın sorunları onlara da yansır.
Bununla birlikte İmam Hatip Liseleri için öğretmen yetiştiren bir alan üniversitesi söz konusu değildir. Bu okulların öğretmen gereksinimi sair üniversitelerde yetişenler arasından karşılanır. İlgili bölümleri tercih edenlerin mühim bir bölümü, bir iş sahibi olmak için oraya yönelmişlerdir, onun dışında bir hedefleri yoktur.
Ayrıca kimi kötü niyetli veya bazı ideolojik yönlendirmelere açık kişilerin öteden beri bu okullara öğretmen olarak kendilerini tayin ettirdikleri de sır değildir.
Meselenin öğrenci kısmı da sorunludur. Bu okulların öğrenci tabanı genişledikçe onlara farklı kesimlerden kayıt gelir. Bunların bir kısmı, “klinik vaka”dır ama “Belki düzelir!” anlayışıyla gönderilmişlerdir.
Bu sorunlu kişiliklerle okulların sorunlu kadrosu buluşunca İmam Hatip Liselerinde kimi zaman istenmeyen vakalar, katlanmış sorunlar yaşanabilmektedir.
Buna rağmen, bu okulların açıldıkları günden bu yana İslam düşmanlarının hedefinde olduğu da gözler önündedir.
İlk günden bu okulların,
-Hiç açılmaması
-Açılacaksa sayılarının belli olması ve üniversiteye öğrenci göndermelerinin önüne geçilmesi
-Mümkünse öğrenci tabanlarının en dindar ailelerin çocukları ile sınırlı tutulup topluma açılmamaları yönünde genel bir “devlet ötesi” siyaset benimsenmiştir. Hükümetler, ne zaman bu sınırlamaların dışına çıksa önce içeride kendilerini devleti laik tutmanın garantörü olarak görenlerin, sonra o “devlet ötesi” uluslararası güçlerin tepkisiyle karşılaşmıştır.
Bu amaçla zaman zaman İmam Hatip karşıtı propaganda dalgaları başlatılır; kusurlar gözler önüne serilir.
Son dönemde ise hiç kuşkusuz politik bir amaçla, adeta eğitimin bütün kusurları bu okullara yüklenmeye başlandı. Hatta tam da okul tercihlerinin gündemde olduğu bir dönemde öyle açık bir propaganda oluşturuldu ki..!
Bir okulda sefil bir eğlence, başka bir okulda Kur’an-ı Kerim’e karşı hadsiz bir davranış dahi İmam Hatip Liseleri ile ilişkilendirildi.
Batılı propagandanın karakterini bilenler buna şaşmazlar. Lâkin sıradan dindar insanın İmam Hatipteki eğitimle ilgili şikâyetlerini, o propaganda dalgası her başladığında “Benim de bir şikayetim var!” diye dillendirmesi… Tertemiz insanlarımızın o kirli propagandaya bir kova su taşıdığının farkında olmadan içlerinden geçeni söylemeleri… Nasıl izah edilmeli?
Söz hak da olsa yerinde söylenmediğinde batıl olur. Mü’mini vurmak isteyen kâfirin yanında, mü’minin hatalarını sayıp dökmek, kâfirin yaptığı işi meşrulaştırmaktan başka iş görmez!
Bu, söz konusu kusurlar mevcut olsa bile iyiyi kötülemek; iyiye düşman olmak, ona yapılan kötülüğe ortak olmaktır. Bunun kabul edilebilecek bir yanı yoktur.
Öte yandan İmam Hatip Liselerindeki eğitimle medresedeki eğitimi karşılaştırmak bile doğru değildir. İmam Hatip Liseleri, medreselerin alternatifi olamaz.
Medreseler, bambaşka bir yerdir. Oralar, Allah’ın izniyle kökleşip düzenini bulduğunda akidesi sağlam, ameli düzgün nice İslam âliminin yetiştiğini göreceğiz. Onlar, nadide kurumlardır ve mevcut hiçbir eğitim kurumuyla kıyaslanamaz.