İslam dünyasında bazı noktalar vardır: İbadetler yaygın; namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak, hacca gitmek ibadetlerinde ciddi bir hassasiyet vardır.

Buna karşın aynı noktalarda, dış düşmanlara karşı zafer kazanma, bağımsızlık ve dolayısıyla kalkınma hususlarında göz ardı edilemez sorunlar söz konusu.

Tabii olarak İslam, fetihler sürecinde bir noktaya hâkim olduğunda orayı sadece manen değil, madden de kalkındırırdı. Çünkü İslam’ın insanın eylemlerine yönelik bütünlüğünden gelen manevi ıslahı, tabii olarak maddi bir kalkınma getirir.

Öyleyse söz konusu maneviyatın sağlam, maddi yanın sorunlu olduğu noktalarda kusur nedir? İslam’ın kalkınmaya vesile olan bütününden eksik kalan, uygulamaya yansımadığı için beklenen neticeyi vermeyen hangi unsurdur?

Şarkiyatçıların, art niyetlilerin kurduğu ön yargılar aşıldığında o kusur, o eksik yan hemen bilinebiliyor:

Oralarda birlik yok, ihtilaf ve çekişme var!

Lâkin birliğin bulunmayışı, aslî bir etken değildir, ara bir nedendir ki ara nedenlerin de nedeni vardır.

Birliğin inşası, güvenin inşasını gerektirir.

İmanın ilk noktası, hiç kuşkusuz Allah’a imandır. İslam’da iman, onunla başlar. Müslüman toplumun varlığı ise birbirine güvenle başlar. Nasıl ki Allah’a iman söz konusu olmadan İslam’ın öngördüğü bir imandan söz edilemeyecekse Müslümanlar arasında güven de söz konusu olmadan hedeflerine ulaşacak Müslüman bir toplumun inşasından söz edilemez.

Güven olmadan birlik olmaz. Güvenin olması ise tamamen doğruluğun ikamesine bağlıdır. Doğruluğun yitirildiği bir yerde güvenin kökleri kurur, güven ölür.

Söz konusu manevi bir havanın görüldüğü ama maddi bir geriliğe tanıklık edilen noktalarda eksik olan da doğruluktur. O toplumların çoğu fetih sürecinde kalkınmışlar, etraflarındaki gayrimüslim toplumların önüne geçip onlara hükmetmişlerdir. Ama zamanla doğruluktan ayrılınca güçlerini de yitirmişlerdir. O toplumlarla ilgili araştırmalarda doğru konuşmamanın, emanete ihanetin, yolsuzluğun, rüşvetin günlük bir vaka olduğunu ve toplumun neredeyse bütün kesimlerinin bu günahlara bulaştığı görülür.

Oralara yönelen ıslah hareketleri de o toplumlarda çok şey değiştirmiş lâkin bu menfi görünümü değiştirememişlerdir.

Ne yazık ki İslam dünyasında, ıslah hareketleriyle ifsat hareketlerinin ilk buluşma noktası doğruluktan ayrılmadır. Bu noktada adeta eğriliğin ilkesel bir kabulü söz konusudur. Eğrilik, adeta ortak bir mutabakat noktasıdır.

İfsat hareketleri özleri itibariyle doğruluktan uzaktırlar. Aldatmaya dayalı propaganda üzerinde vardırlar. Hedeflerine ulaşmak için aldatmayı ana yol edinmişlerdir.

Islah hareketlerinin ise beşeri sistem ve ideolojilerin baskıları karşısında terk ettikleri ilk kale ise doğruluk kalesidir.

Doğruluğun bir ağırlığı ve aynı zamanda bir bedeli vardır. Islah hareketleri, o ağırlık ve bedele cesurca katlanmalarına rağmen farklı sebeplerle doğruluğu sürdürme noktasında tavizler vermişlerdir. O tavizlerin verilmesiyle birlikte kale, içten yıkılmaya, esaslar günbegün dağılmaya başlamıştır. Doğruluktan ayrılmaktan kaynaklı mahsurlar, maslahatların hasılatını geçmiştir. Maslahatların hasılatı gözetlenirken kalenin esaslarındaki çürüme ve çatırdama gözlerden kaçmıştır.

Bugün yeniden ihyanın ana koşulu; doğruluğa yönelmek, doğruluktan ayrılmayı yaygınlaştıracak her tür maslahat, maslahat listesinden çıkarmaktır. Zira ihyanın garantisi doğruluktur.

Üç Ayların ilk günlerindeyiz. Yüce Allah, bu Üç Ayları, İslam dünyasında ibadetlerin ihyası kadar doğruluğun da ihyasına vesile kalsın.