Müslümanların işi hikmet üzeredir. Hikmet, tutumun gerekçesini açıklamayı gerektirir.

Dolayısıyla Müslümanlar, bir şeye karşı çıktıklarında karşı çıkışlarını mutlaka gerekçelendirirler. Özel emrin gerekçesi olmayabilir. Ama ammeye yönelik hususlarda gerekçe zorunludur, gerekçesi beyan edilmemiş hükümlere itibar edilmez.

Ortada bir pandemi gerçeği var. Ona karşı geç de olsa piyasaya aşılar sürüldü. Pandeminin öldürücü yanı malum. Aşının koruyucu yanı ise ortada.

Aynı aileden aşı olmayan gençler hastalığı yoğun bakım koşullarında atlatırken aşı olmuş yaşlılar ayakta atlatmakta veya hastalığa hiç yakalanmamakta.

Bu o kadar açık ki… Bunun doğruluğunu öğrenmek için hasta dostlarınızı aileleriyle birlikte düzenli olarak sormanız fazlasıyla yeterli.

Buna rağmen, aşı olmak istemeyenler olabilir. Bunun hükmünü ifade edecek olanlar elbette fakihlerdir. Ancak aşı olmamaya teşvik etmek… Aşı olanları itham etmek… Başkalarının aşı olmaması için kampanyalar açmak… Bu kampanyaları bir tür baskı boyutuna vardırmak…

Bunun için gerçekten çok ciddi kurullarda ve çok ciddi müzakereler yapılmış olmalı. Aksi hâlde bu meselede biraz ABD’deki bazı Hıristiyan dindar grupların ya da Batı’daki anarşist grupların tutumlarına benzer bir tutumdan söz etmek çok mu abartı olur?

Yıllar önce anarşist olduğunu söyleyen bir gence “Gerekçesiz eylemde bulunmak çok ters değil mi?” mealinde bir soru sormuştum. Bana “Karşı çıkmak bir erdemdir!” demişti. Genç, klasik anarşist yaklaşım içinde karşı çıkmayı kutsuyordu ve onun ifadesiyle arkadaşlarıyla beraber her şeye muhalefet ediyorlar, insanlık adına kendilerini tüketerek karşı çıkma vazifesini icra ediyorlardı.

Helal ile tahlil arasındaki ilişki malum iken İslam’da bu tür bir karşı çıkma tutumu, ne kadar meşru!? Bunu ilmi yeterliliği bulunan ciddi heyetler, ciddi ciddi müzakere etmeli değil mi?

Eleştirmenin, karşı çıkmanın kutsandığı bir çağa göre tutum belirleyen gençlerin aşı karşıtlığını anlamak bir yere kadar mümkün! Ya kırk değil, elli yaşını geçmiş kuşağın aşı karşıtlığı?

Çoğumuz kalabalık ailelerden gelsek de önemli bir kısmımızın aile nüfusunun birkaç ferdi, kızamıktan yitirilmiş.

O yaşa gelmiş olanlar, şöyle bir dönüp de büyüklerine sorsunlar: Anneleri kaç evlat doğurdu da bundan kaçı kızamıktan gitti?

Öyle ki bazen iki üç yılın bütün nesli kızamıktan yitirilirdi. Aşı sürecinden sonra ise bugün Türkiye gibi ülkelerde her yıla, bir kızamık sebepli ölüm vakası bile düşmeyebiliyor. Ne yazık ki aşı karşıtlığının son iki yılda kızamık vaka sayısını artırdığı da ifade ediliyor.

Ha bu doğal seleksiyondur, kurtulan yaşar, ölen ölür, deniyorsa… İş değişir.

İslam, bu tür tedaviyi reddeden tutumlara karşı açık bir tavır içinde. Nitekim Hz. Resûl-i Ekrem salallahü aleyhi vesellem’e atfedilen bir tıp dahi söz konusudur.

Hâl bu iken açık ve net bir gerekçe ifade etmeden hastalığı önleyici, hafifletici yöntemleri reddetmek, tedaviye karşı çıkmak; öze dayanmaktan öte, etkilenmelere işaret etmez mi?