Tesettür, Kur’an-ı Kerim üzerinden beyan buyrulmuş açık bir İlâhî emirdir.

Tesettür; o İlâhî emri hatırlamayı, dolayısıyla hatırlatmayı gerektirir.

Tesettür; ayrıca teşvik icap ettirir. Emre riayet şuuru ve tesettüre bürünme sevgisi bir arada olunca tesettür kemale ulaşır.

Modern dünyanın İslam dünyasına tahakküm etmesine kadar, İslam dünyasının kitlesel anlamda bir tesettür sorunu yoktu.

Müslüman kadın, İslâmî bir ortamda tesettürü kendiliğinden özümsüyor, sahipleniyor, tesettürün sürekliliğini sağlıyordu.

Modern despotluk dönemi ile birlikte, Müslüman kadına yönelik şiddetli bir baskı ve o baskının başka bir türü olan tesettürsüzlüğe sözde teşvik yapıldı.

Müslüman kadın, tahammülü güç bir baskı altında kaldı. Müslüman kadının tesettürüne düşmanlık konusunda Fransızların Cezayir’deki uygulamaları kimi Fransız asker ve yetkililerin dahi vicdanlarını sızlattı.

Türkiye’de de 1924 sonrasında kadınlar tesettürsüzlüğe zorlandığında, aslında köşk yaşamlarında tesettürsüzlüğe alışık olan en laik ailelerin kadınları bile sokağa tesettürsüz çıkarılmak istendiklerinde ağladılar. Tesettürsüzlüğü kendilerine yapılmış büyük bir hakaret, büyük bir zulüm gördüler.

Modern çağda İslam dünyasında tesettürsüz bir kadın hâlinin oluşması için harcanan uluslararası ve ulusal baskılar, dünya tarihinde dindarlığa karşı yapılan en büyük baskılar arasındadır. O yönde yapılan teşvikler de kişiler ile inançları arasına mesafe koymak için yapılan en sahtekâr, en rezilane teşviklerdir.

Ne yazık ki o baskı ve teşvikler, İslam dünyasında kısmen de olsa netice verdi ve yetmişli yıllara geldiğimizde İslam dünyasının ulusalcı/laik ülkelerinde şehir görünümüne tesettürsüzlük hâkim oldu. İslam şehirlerinin sokakları, Batı’nın sokaklarına benzedi.

İslam dünyasını değiştirmekten öte, aşağılamaya dönük bu hâl, o yıllardan başlayarak bedel ödemeyi göze alan vaiz ve vaizelerin gayretiyle tersine döndü. Görevlerinden uzaklaştırılmayı, hapse atılmayı, işkenceye uğramayı göze alan o vaiz ve vaizeler uluslar arası ve ulusal baskı ve teşviki kırabildiler. İlâhî emirleri hatırlatmakla ve doğruya teşvik etmekle gönülleri fethettiler, zihinleri değiştirdiler ve İslâmî kıyafeti ihya ettiler.

Bir süredir, inşaallah gelecek hafta analiz konusu edineceğim, yeni bir sekülerleşme/laikleşme dalgasına maruz bırakıldık.

Öte yandan seküler/laik bir zihniyetle yol alan okullaşma ve tesettürün itibarını doğrudan hedef alan televizyon programları üzerinden tesettürsüzlüğe yönelik gizli bir baskı türü icra ediliyor. Özellikle televizyon programları…

Bir kısmı bizzat Masonik kuruluşlarca finanse ediliyor. Bir kısmı da reyting çılgınlığıyla farklı olanı verme hırsına kapılıp düşkün kesimlerin bazı kadınlarını başlarını bağlayarak ekrana çıkarıyor veya geleneksel olarak başı bağlı olup namaz niyazla, İslâmî yaşamla hiçbir ilgisi olmayan bazı kadınları, İslâmî hassasiyetinden dolayı tesettüre bürünmüş gibi sunuyor. Bu kanallar, toplumun düşkün kesimleri ile tesettür arasında ilgi kurup tesettüre karşı, İslam düşmanları lehine algı oluşturuyor.

Buna karşı tesettüre teşvik eden vaiz ve vaizeler artık yok! Bu yönde bırakın medyadan, cami kürsülerinde dahi tek bir ses çıkmıyor.

Tesettürden söz eden vaazlar tarih oldu. Hatta vaizler, sanki bütün toplum tesettüre bürünmüş de bazıları hakkını vermiyor gibi tesettürün hakkını vermeyen kadınları daha çok gündemlerine alıyorlar. Bilmeyerek tesettür aleyhine çalışıyorlar.

Vaizler, daha çok sosyal medya üzerinden inşa edilen yeni baskı ortamında bedel ödemeyi mi göze alamıyorlar?  

Onu bilemem. Ama ortada bir hakikat var: Herkes, vaziyet karşısında sözbirliği etmişçesine suskun…