Asla! Bu hususta toplum işleyişinin kanunları, neredeyse fizik kanunları kadar kesindir.

Eğitimde, kültürde siz ne ekerseniz onu alırsınız. Bunun zıddı, sadece bir arıza meselesi, “hesaba katılmayan etkenler” meselesidir.

Önümde Kültür Bakanlığı’nın 1998’de bastığı ortalamanın altında bir öykücüye ait bir “Günlükler” kitabı var. Takdimi de devrin Kültür Bakanı, Ecevit’in Partisi DSP’li İstemihan Talay tarafından yapılmış.

Kitabı o dönemde çalışma alanımla ilgili olarak içinde anlattığı devre ait bir şeyler bulurum niyetiyle almıştım.  

28 Şubat’ın en sıcak günleri, dayatmaların yanında Batılı yabancı kültürün en pespaye şekilde dayatıldığı bir dönem.

Medya, eğitim müfredatı, sinema… toplumu etkileyecek bütün unsurlar, titizce hazırlanan aynı strateji doğrultusunda işletiliyordu. Ki toplumsal değişim de ancak böyle stratejik karar ve kararlı uygulamalarla mümkün.

Bu bağlamda, yazarı anılmaya değmez kitabın neredeyse her sayfası, bir içki sofrasını aktarıyor. Konusu “içkicilik/şarapçılık” mı? Değil. Konu sanat-edebiyat çevreleri, imza günleri ve insanî ilişkilerdir. Dolayısıyla gençliği de ilgilendiren hususlar. Yazarların “özel yaşam”larına ait içkili ayrıntılar özellikle işlenmiş. Muhtemelen günlükler, yayımlanmaya hazırlanmadan konu edinilen kişiler için bu sıradan vakaları barındırmıyordu. Özellikle yayıma hazırlandığı zaman “hatırlanıp” eklenmiş.

Mesele sadece sarhoş sofraları da değil. Kitap bir de malum kesimin klasik ırkçı eğilimini barındırıyor. Kaç yerde Araplara yönelik ağır hakaretler… Böylece tamı tamına 28 Şubat zihniyetine hizmet ediyor.

Kültür Bakanlığı, artık böyle kitaplar basmıyor. En azından Ertuğrul Günay’ın görevden ayrılmasından sonra kitap basımı konusunda o dünyaya hizmet etmiyor.

Yeter mi? Hayır. Engellerle, kültürler kısmen korunur ama yeni bir dünya inşa edilmez. Zira “nefy”, kendiliğinden “ispat” getirmez. “Nefy”ye müteakip “ispat” şart. Aksi hâlde boşluk oluşur ki kişi “nefy” ile sadece imansız kalır, mesele kültür ise toplum sadece kültürsüzleşir. Toplumun yeniden donanımı için engellediğinizin yerine yeni ve doğru şeyler koymanız gerekir.

Bu izah, son dönemde sıkça ifade edilen “kültürsüz, boşlukta kalmış bir gençlik” şikayetlerini de açıklıyor sanırım.

Fakat bir noktada yanılıyoruz: Gençliğin kültürsüz kaldığı yok, kalması da mümkün değil. “Boşlukta kalmak”, küfrün unsurlar açısından kemal hâli olan “çağdaşçı zihniyet”in en mühim özelliğidir. Dolayısıyla boşlukta kalan her genç, aslında “çağdaşçı kültür”le kültürlenmiş sayılır. Boşluğa hizmet eden her eser ve etkinlik de 28 Şubat’ın dayattığı “çağdaşçı kültür”e hizmet eder.

Bakın TRT, bugünlerde meşhur bir dizisiyle, daha önce ölmüşse de o devrin kültür dünyasına ait bir ismin şiirini her hafta reklam ediyor. 28 Şubat’ın özünü oluşturan “çağdaşçı zihniyeti” en “latif” şekilde kitlelere aktarıyor. Devletin kanalı diyerek ekran başına oturan izleyiciyi o zihniyetin dünyasına sürüyor. Basındaki haberlere göre, diziye konu olan ve ustalıkla diziye sindirilen “bohem, boşluktaki, çağdaş” şairin kitabı birkaç baskı daha yapmış!..

CHP, Diyanet hutbelerinden şikayetçi. Halbuki hutbe, camiye gelene sesleniyor. Sadece camiye gelene seslenmek ise “olanı korumaya çalışmak” gibi bir kusuru barındırıyor.

Son devrin kültür politikalarının en sorunlu yanı da olanı korumaya çalışmaktır. Bu savunma hâli, sürekli karşı tarafa akışlara yol açar.

Kültür politikaları, elbette çok taraflıdır. Batı, Osmanlı’yı istila edebilmesini kültür politikalarına borçlu olduğunu biliyor. Bunun için Türkiye hükümetlerinin bu konuda asla esaslı bir değişime gitmelerini istemiyor.  

Buna rağmen bu yanlış kültür politikaları ile doğru neticeler almaya çalışma sürecinin de artık bir şekilde son bulması gerekiyor.

Aksi hâlde, Türkiye’de kitlelerin “çağdaş zihniyet” lehine değişmesi kaçınılmazdır.