Şu Nobel Ödülü denen ödül, özellikle siyaset alanında ilk günden bu yana hep olmadık kimselere verildi. Ama söz konusu israil’le ilişkiler olunca daha bir tuhaflaştı ve hafta içinde duyulan haber doğru ise tuhaflığına bir tuhaflık daha ekleyecek:

ABD Başkanı Donald Trump, Norveç Parlamentosu üyesi Christian Tybring-Gjedde tarafından "2021 Nobal Barış Ödülü"ne aday gösterildi.

Trump ve barış ödülü… Son üç buçuk yılda dünyayı izleyen herkesi hayrette bırakacak bir buluşturma… Ama mesele israil’in İslam dünyası üzerinde tahakküm kurması olunca böyle tuhaflıklar sıradanlaşıyor. 

Trump ödülü alır mı alır!

Dünyada nice sorun var: Ama Nobel Ödülü’nü verenlerin aklı hep israil’de. Ödülü neredeyse israil’in işlerini kolaylaştırmak için ihdas etmişler.

Söz konusu parlamenterin adaylık gerekçesi de Trump’ın Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile israil arasındaki anlaşmaya yaptığı “aracılık”!

Sulh veya 20. yüzyılda geliştirilen Türkçe ile barış dediğiniz karşılıklı olur. İki tarafın lehine yapılan iyi niyet girişimi ile olur. Oysa Trump, bugüne kadar Filistinliler lehine tek söz sarf etmedi. Hayırlı hiçbir iş yapmadı. İşbaşına geldiği günden bu yana, Siyonistlerin desteğini almak çıkarcı anlayışıyla sürekli Filistin’in kafasına vurdu. Bunun için Filistin’i yalnızlaştırma, bölme ve nihayetinde imha etme aşamalarını takip ederek hep israil hesabına çalıştı. Bu yolda daha önce hiçbir ABD başkanının cesaret edemediği kadar ileri gitti: Kudüs’ü israil’in başkenti diye tanıdı. Özellikle zayıf ülkeleri de buna fütursuzca zorladı.

Onun BAE ile ilgili girişimleri de Filistin’i yalnızlaştırma çabalarının bir parçasıdır. BAE ile israil arasında zaten gizli bir ilişki vardı. Trump, bunu açığa vurarak Arap dünyasında israil’le doğrudan ilişki kurmama yönündeki engeli kaldırmak için BAE’nin üzerine vardı. BAE de boyun eğip gizli ilişkisini açığa vurdu. Bunun ödül konusu olacak nesi var?

BAE, israil’in bugüne kadarki istilalarını, katliamlarını, işkencelerini yok sayacak, olmamış gibi yapacak. Buna karşı israil, ne verecek? Kocaman bir hiç! Öyleyse sulh nerede? Bu basbayağı bir bastırmadır ve Trump, bu bastırmaya alet olduğu için, başkanlık yarışında işine yarayacak Nobel adaylığı ile ödüllendiriliyor. O hâlde bizim Nobel Ödülü dediğimiz, özellikle siyasi sahada ve o sahanın mücavir alanlarında siyonizmin bir “Aferin!” aracı olmaktan başka bir şey değildir. Daha önce İslam dünyasında hangi siyasilere mi verilmiş, şöyle bir hatırlayalım:

1978’de Camp David Anlaşması dolayısıyla Siyonist Menahem Begin’le birlikte Enver Sedat’a verildi. Neden? Sedat, Mısır’ı israil’le mücadelenin dışına çekti diye..

1994’te ise yine Siyonist Şimon Perez ve İzak Rabin ile birlikte Yaser Arafat’a sunuldu. Neden? Şeyh Ahmet Yasin’in başlattığı İntifada karşısında bunalan israil’i Filistinlilerin bir kısmının da olsa direnişinden uzaklaştırdı, israil’e bir nefes daha aldırdı diye…

Camp David ve Nobel Ödülü, Sedat’a hiç de hayır getirmedi. Sedat, bugün Mısır halkı nezdinde gelmiş geçmiş en lanetli siyasetçilerden biri olarak anılıyor.  

Arafat’a gelince Filistin halkı onun ömrünün sonunda pişman olduğuna inanarak ona lanet okumuyor. Ama hiç kuşkusuz israil’le anlaşmış bir Arafat, hiçbir zaman ondan önceki bir Arafat olamadı. Ömrünün sonunda karargahında günlerce karanlıkta bırakılması da zehirlendiği yönündeki haberler de onun Filistin halkınca tam olarak affedilmesine yetmedi.

Dolayısıyla Trump’ın ödül adaylığı işine yarayabilir. Ama BAE’nin işine yaramayacak. Aksine bu ödül verilirse BAE daha da güç durumda kalacak. Uzun zamanda ise tarih sahnesinden çekilip gidecek. Zira bu, İslam dünyasında Kudüs’e ihanet eden yönetimlerin bilindik sonudur.