Bu soru, güncel dünyada çoktan anlamını yitirdi:

Elimizdeki telefonlar, masalarımızdaki bilgisayarlar, televizyon ekranlarımız… Kendinizi bunların tamamından uzak tutmuşsanız, şehir merkezlerine yerleştirilen devasa levhalar “bilgi çağı”nda olduğumuzu bas bas bağırıyor ve bize farklı bir cevap ifade etme hakkı da vermiyor. 

Aslında insanlık, Kur’an’ın “Rabbinin adıyla oku!” emriyle bilgi çağına girdi. Yüce Allah, Son Nebi’yi insanlığa gönderirken ona insanlığa ilk emir olarak iletmek üzere “Rabbinin adıyla oku!” dedi. O günden sonra, dünya bir bilgi devrimi gerçeği yaşadı.

Birbiriyle iletişim hâlindeki insanlığın yaşadığı gerçeklik daima aynıdır. Farklı olan insanlığın gerçekliğe yaklaşımıdır.

İnsanlığın bir kısmı, üstelik dünya iktidarını ele geçiren kısmı ayetin “Rabbinin adıyla” kısmını göz ardı etti, salt “Oku!” emrini icra etti. Neticede dünya, devasa bir bilgi havuzuna döndü. Lakin bu bilgi havuzunda helal ve haram birbirine karıştı.

Durduğumuz yerde, binlerce bilgi aynı anda ama ekranların prizmasından geçirilerek hakikat diye sunuluyor.

Görüntü, gerçek iken bize sunuluş tarzı ve zihnimizde ona yönelik önceden yapılan hazırlıkla koca bir yalana dönüşüyor.

Bilginin arındırıcı niteliği vardır. Oysa bu vaziyet içinde insan, bilgilendikçe kalbinin en derinliğinden, beyninin bütün hücrelerine kadar kirleniyor. Bu yönüyle ilim çağı, bilgi kirliliği çağına dönüştürüldü. Dünya bir kirli bilgi okyanusuna döndü.

Böyle bir çağda insanlığın acil ihtiyacı, kendini içinde bulduğu bilgi okyanusundan durmadan içmek değil, bu kirli bilgi okyanusunda boğulmayacak kadar mahir bir yüzücü olmaktır.

Ekrana çıkan nice isim, Kur’an adına konuşuyor; Kur’an’ı açıklar görünüyor, hakikatte Kur’an’ı vuruyor; sizi Kur’an’dan uzaklaştırmak isteyenler hesabına iş görüyor. Bir Müslüman olarak, size düşen, ona uymak değil, o ve onun gibi “çok bilenler”in şerrinden korunmaktır. 

Dikkat çekilmemiş bir husustur ki Kur’an-ı Kerim’de cennete girecek sınıflar içinde alimler sayılmamıştır. Kişi bilmekle, dalalette olanlardan, gazaba uğrayanlardan uzaklaşıp nimete erenlerden olmaz.   
Alimin de nimete erenlerden sayılıp cennete girmesi, sıddıklardan, salihlerden, şehidlerden (Nisa 69); taiblerden, abidlerden, hamidlerden, raki’lerden, sacidlerden, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlardan olmasına bağlıdır.

Durmadan aklımıza soru işareti takmakla kimse İslam alimi olmaz! Sorunlarımızı İslam ışığında çözenler, ancak İslam alimi sayılır.

Seyyid Kadri el-Cezerî’ye ait, “Yeter ey halim Hoca! Allah’ın esrarından sorup durma! Ne sen bilirsin ne ben bilirim! Kurtulmak istiyorsan, kalk ve amel et!” dizeleri tam da bu çağa sesleniyor.

Çağ, bilgiyi sadeleştirip sade bir yaşam inşa etme çağıdır.

Çağ, Müslümanlar için “amel çağı”dır. Peygamberler gibi onların yolundan giden sıddıklar, salihler ve şehidler de çok bilginin değil, çokbilmişliğin hiç değil, pratiğin önderleridir.

Onlar hakkında salt çok şey bilenler değil, onlar gibi yaşayanlardır dün kurtulanlar ve bugün, bu çağın bilgiyle bulanmış suyunda boğulmaktan kurtulacak olanlar!

Bu vesileyle Üç Aylarımız mübarek olsun! Salih amellerle dolu dolu geçsin inşaallah!