Bedensel zevki her şeyin önünde tutmak olarak tarif edilen zevkperizm, çağın en etkili akımına “dönüştürüldü”. Kişileri, davranışlarının odağına bencil bedensel zevki koymaya yönelten bu “akım/hava”, atom bombaları ile hizaya gelmeyen halkların boynunu büktü, ideolojilerle bozulmayan toplumları “sokağa düşürdü”.
Zevkperizm, İngilizlere Hindu zühdüyle direnen Hintçiliği bitirdi. Kadim tutumluluk örfüyle ABD’ye direnen Japonya’yı “etkisiz elemana” dönüştürdü. Amerika’yı istila edip ABD’ye babalık yapan Avrupa’yı ABD’nin emir eri yaptı.
Avrupa, Afrika’yı İncil’le sakinleştirip ehilleştirdi ama bitiremedi. Dün kaması ve mızrağı ile Avrupa’ya direnen Afrika gençliği, bugün zevkperizm zincirleriyle bağlanmış olarak inim inim inliyor.
Eskiler, “Kalem, kılıçtan keskindir” demişlerdir. Kalem ürünü Batılı ideolojiler, Batı’nın barutundan daha büyük (!) işler yaptı. Zevkperizm, kalemden de keskinmiş! Bugün Batılı ideolojilerin yapamadığını yapıyor. İdeolojilere aklıyla karşı koyan toplumlar, zevkperizm karşısında fena hâlde sarsılıyorlar.
Dünyadaki diğer düşmanlarını hizaya getiren zevkperizmin üreticileri, şimdi bütün güçleri ile İslam dünyasına yönelmişlerdir.
Dün Haçlı kılıcına teslim olmayan İslam dünyası… Emperyalist Avrupa’nın barutuna zaferlerle direnen İslam dünyası… İdeolojileri hikmetle yerlere seren İslam dünyası… Bugün zevkperizm belası karşısında donanımsız duruyor.
Zevkperizmin kökleri nedir? Neyin ardılı olarak geldi ve bugün nasıl kullanılıyor? Analizimizde bu soruların cevaplarını bulmaya çalışacağız.
Bir Zamanlar Sev-Genç Vardı!
Batılıların bugün hedonizm dedikleri zevkperizm, bizde yeni değil, kadim bir eğilimdir. Tarihçilerimiz, Haçlıların yanlarında getirdikleri kadınları, Müslüman gençlere musallat ettikleri ve o gençlerin Haçlı kalelerinde hizmetkâr konumuna düştüklerini aktarırlar. (Selahddin romanına İbnü’l-Esîr’den naklen böyle bir ayrıntı koymuştum.)
Yine tarihçilerimiz bizdeki bazı hırslı vezir ve eski zaman bürokratlarının genç şehzadeleri etkisizleştirmek için onları zevkin zincirlerine bağladıklarını yazarlar. Tahta çıkmak için sabırsızlanan, kedisine uygun askerler bulup ortalığı karıştırma potansiyeline sahip zavallı şehzade, nefsini zühdle değil, bedensel hazla teskin etmeye başlayınca atıl duruma düşer ve eğer “taht ona ihtiyaç duymazsa” tarihe karışıp gider.
Bizde, beşeri aşk kavramlarıyla tasavvufun anlatılması ise zevkperizmin kimi zaman bir akım/hava haline geldiğine de işaret eder. Toplum, zevkperizm içinde öylesine duyarsızlaşmış ve zahid öylesine çaresiz kalmış ki toplumun dikkatini nefis terbiyesine çekmek için tamamen beşeri sevgi kavramlarını kullanmıştır. Hatta tekke için “meyhane”, mürşid için “saki”, hak davaya sevdalanma için “aşk şarabını içmek” imgelerine başvurmuştur. Nihayetinde, bu başvurmadık yol bırakmayan direniş, zevkperizmi gemlemiştir. Ancak 19. yüzyıla geldiğimizde bu direniş, hem darbeler almış hem çağın gerçekliği karşısında kendisini yeteri kadar yenileyememiştir.
Avrupa’ya burslu olarak Kahire ve İstanbul’dan giden ilk gençlerimizin aldıkları züht öğütleri, Mason localarının onlara karşı kullandıkları zevkperizm silahı karşısında yeterli etkiyi göstermemiştir. Duayla uğurlanan gençler, içki ve fuhuş müptelası olarak dönmüş; “utanmazlıkları” ile meşhur olmuşlardır.
- yüzyılın başında Nazım Hikmet, Kemal Tahir hatta sonradan yer yer Yaşar Kemal gibi solcu yazarlar da zevkperizmi gençleri sola çekmek için araçsallaştırmışlar; şiir ve nesirlerinin arasına zevkperizmi sıkıştırmışlardır.
Buna rağmen zevkperizm, 20. yüzyılın son çeyreğine kadar bizde sınırlı kalmıştır. Bizde o dönemde, ideolojilere karşı daha çok sev-genççilik olarak görünmüştür.
Doğu (Şark) toplumlarında eskiden beri beşeri sevginin/aşkın bir yeri vardır. Ancak beşeri sevgi/aşk, evlenme amaçlı olduğunda ve sınırları korunduğunda meşru görülmüş hatta kimi zaman kutsanmıştır. Nitekim Doğu toplumlarında edebiyatın mühim bir kısmı, beşeri sevgi/aşk temalıdır.
İdeolojilerin gençleri idealistleştirip onları kurulu yapıya karşı isyan etmesinden rahatsız olan dış ve iç güçler, bu “sevgi”yi suiistimal etmişler, gençleri sakinleştirip/ehilleştirip boyun eğdirmek için araçsallaştırmışlardır.
Sevgi/aşk, bazı bireylerin hâli iken toplumsallaştırılmış ve kişiler evlenmek için değil; “sevmek/aşık olmak” için uğraş vermeye başlamışlardır. Zira, tiyatro, sinema; roman, hikâye ve şiirler onları bu yöne itmiştir.
Bugün, zevkperizmin “anası” olan o sevgicilik/aşkçılık akımı hâlâ sürdürülüyor; filmler ve insanı yönlendirme niteliğine sahip diğer sanatsal ürünler veya sanatsal ürün taklidi üretimler, hangi temayı öne çıkarırsa çıkarsın bu aşkçılığı araya sıkıştırıyorlar.
Zevkperizmin Doğuşu
Zevkperizmin bir “düşük” insan hâli olarak varlığına değil ama siyasi bir amaç için kullanılmasına ilk kez Hitler dikkat çekiyor. “Kavgam” adlı kitabında Hitler, Yahudileri “saf kan” Alman gençlerini etkisizleştirerek Alman toplumuna tamamen hakim olmak için zevkçiliğe yöneltmekle itham ediyor.
Hitler’in doğruluğu sorgulanabilir bu iddiaları ortaya attığı sırada zevkperizm, Rusya’da Sovyetler tarafından araçsallaştırılmıştı. Eşcinselliği yasaklayan Sovyetler düzeni, zevkperizmin diğer dallarını “özgürlük” olarak sunmuş, üretmiş ve kullanmıştır. Nitekim, bu çerçevede Sovyetlerde helalar kapısız yapılmış, hamamlarda kadın ve erkek ayrımına gidilmesi yasaklanmıştır. Bugün eski Sovyet yapılarında hâlâ kapısız helalar mevcutmuş.
Zevkperizmin İslam dünyasındaki ilk öncüllerinin bir kısmı da Sosyalist çevrelerdir. Sosyalist çevreler, kadın ve erkek eşitliği adı altında her tür sınırsızlığı “özgürlük” diye tarif etmişler ve hatta dayatmışlardır. Ancak kapitalist dünya, bu hususta onların sosyalist avcı kekliği olarak kullandıkları zevkperizm silahlarını ellerinden almış ve başta Kuzey Batı Avrupa olmak üzere bizzat onlara karşı kullanmıştır. Zevkperizm, ilgi görünce aynı zamanda ticari bir araca dönüşmüştür. II. Dünya Savaşı’nın ardından Hitlerin ırkçılığından sonra Sosyalizmi büyük düşman ilan eden kapitalist-Yahudi dünya, Kuzey Batı Avrupa’da etkili olan bu silahı sosyalizme meyilli olan İspanya, İtalya, Yunanistan gibi ülkelerde turizm adı altında plajcılığı yaygınlaştırarak kitleselleştirmiştir.
Aynı dönemde plajcılık zevkperizmin bir öncülü olarak Türkiye üzerinden İslam dünyasında da kitleselleştirilmeye çalışılmıştır.
Sosyalist çevrelerle kapitalist çevrelerin zevkperestlikte ittihat ettikleri plajlar, her şeye rağmen 1980’li yıllara kadar İslam dünyasında üreticilerinin umduğu kadar yayılmamıştır. O üreticiler, bu süreçte yaygınlaşan televizyon üzerinden sev-genççiliğe büyük yatırımlar yapmak zorunda kalmışlardır.
Günümüz İslam Dünyasında Zevkperestlik
Sosyalizmin iflasından sonra fikri bunalıma düşen pek çok sosyalist, kendisini unutmak, zihnini meşgul edip düşünmekten kurtulmak için zevkperizme yöneldi. Bunların bir kısmı yayınlarına alıcı bulamayıp ekonomik darlığa düştüğünde “sınırsız” yerel kapitalistlerle buluşup zevkperizm ticaretinin bir alt çalışanı olarak iş gördü, sonradan uluslar arası şirketler ve küreselci vakıflarla buluşan bu “ortak sermaye”, küresel düzene hizmet edecek şekilde zevkperizm ticareti yaptı.
Fas ve Cezayir başta olmak üzere Kuzey Afrika’da pek çok genç kadın, bu eski solcu zevkperest tüccarlarca devşirilip başta Fransa olmak üzere o alana taşındı. Böylece tarihte ilk kez İslam dünyasından dışarıya yönelen bir fuhuş sektörü oluştu.
Türkiye’de ise 1970’li yıllardan itibaren “film yıldızı” olarak tanıtılan kimi kadınların bir süreliğine ABD’e götürülüp “Amerikalı koca buldu” reklamıyla sözde evlendirilmesi vakaları görüldü. Ama zevkperizmin Sol menşeli öncülüğünü, 1990’lı yıllarda eski ateist Marksistlerden Ahmet Altan yaptı. Ahmet Altan, romanlarında açıkça sınırsız zevkperizmi Solculuk bunalımına karşı bir çözüm gibi öneriyor. Aynı şahıs ne yazık ki kimi İslamî terimler kullanarak köşe yazılarıyla dindar çevrelere de uzanıyordu.
2000’li yıllarda İslam dünyasına karşı “Bush Teorisi” ortaya konduğunda, Altan ve benzeri eski Solcular, bunu bir fırsata dönüştürdüler, o teoriyi besleyen vakıflarla doğrudan veya dolayı çalışmaya başladılar. Ki o vakıfların en bilineni George Soros’a ait Soros Vakfı’dır. Bu vakıf, Sovyetleri geride bırakarak bütün değerleri yok sayıp eşcinselliği de zevkperizmin bir alt kolu olarak teşvik etti.
Bu arada Bush Teorisi’nin önemli üreticilerinden ABD eski Başkan Yardımcısı Dick Cheney’in zevkperizmi İslam dünyasını etkisizleştirecek en önemli silah olarak ifade ettiğini belirtmek gerekir. Aynı teorinin akademisyenlerinden Susmit Kumar ise İslam dünyasını etkisizleştirmek için ateizmi öneriyordu. İkisi farklı şeyler söylemiş görünse de günümüzde İslam dünyasında zevkperizm, ateist eski Solcularla bazı kapitalistlerin ortaklığı üzerine kuruludur. Ortaklık böyle yaygın iki zıt kutuptan oluşunca üretkenleşmiş ve İslam dünyasının her yanını sarabilecek bir güce ulaşacak kadar yayılma potansiyeline sahip olmuştur.
Bugün ne yazık ki “Canım istemiyor” ya da “Keyfime uymuyor” sözü, “İnancıma aykırı” sözünden daha çok ilgi görüyor. Bireyler, keyiflerini inançlarından önce tarif ediyorlar. Bu da başta aile olmak üzere İslam dünyasının temel kurumlarını sarsıyor.
Dünyanın Zevkperizmle Mücadelesi
Rusya ve Çin, zevkperizme karşı milli duyguları diriltmekle mücadele etmeye çalışıyorlar. Bu ülkeler, aynı ırk veya akraba ırklardan oluşan büyük bir nüfus potansiyeline sahip olmalarına rağmen bu yolda henüz yeteri kadar başarılı değiller.
Anglo-Sakson dünyanın temsilcisi ve büyük ölçüde siyasi Yahudiliğin etkisindeki ABD ise zevkperizmi, Yahudiliğe düşman olmayan, aksine kendisini siyasi Yahudiliğin amaçlarına adamış Evanjelist Hıristiyanlıkla aşmaya çalışıyor.
ABD, bu konuda epey de başarı gösteriyor. Nitekim, zevkperizmin “fikirsiz” eski müntesibi oğul Bush (George W. Bush), Evanjelizmle zevkperizmden uzaklaşmıştır. Bush, eski Sosyalist İngiltere Başbakanı ve baldızı İslam’ı seçip İslam davetine başlayan Tony Blair’i de Evanjelizme çekmiştir.
Bush, Batı’yı darmadağın eden zevkperizm silahını İslam dünyasına yöneltmiş; Blair de ondan sonraki süreçte sözde İslam dünyası kaynaklı teröre karşı yapılanmanın başına geçirilmiştir. Mühtediler daima daha idealist olurlar. Bu iki zevkperizm mühtedisi, imha gücüne inandıkları zevkperizmi bütün imkânları ile İslam dünyasına yöneltme harekatı başlatmışlardır.
İslam Dünyasında Zevkperizmle Mücadele
Zevkperizmin karşıtı fikir değildir. Fikir, kalemdir. İslamî kalem, ideolojilere karşı koydu ve ideolojileri yendi. Bir post-modern çağı üretimi olan çağın zevkperizmi ise kalemi kapsasa da kalemden ibaret değildir.
Fikirler, zevkperizmi zayıflatabilir ama asla imha edemez. Zevkperizmi imha edecek olan nefis terbiyesini sağlayıcı zikirdir. Ama zühdü sağlayan bir zikir... Muamelata yansıyan bir zikir…
İslam dünyasında zühd kurumları İngilizlerin de büyük yatırımı “bidat” propagandası ile zayıflatıldı. O kurumlara karşı Hanbeli-Selefi zühd söylemi öne çıkarıldı. Ne var ki bu söylem Gazzali öncesi çağda İslam dünyasını zevkperizmden korumakta en kötü şekilde başarısız olduğu gibi bugün de başarısız olmaktadır.
Cemaatleşmeyi dolaylı yoldan reddedip zikri bireyselleştiren bu zühd yolu, bugün Arap İslam dünyasının yaygın bir söylemi olsa da o dünyayı zevkperizmden kurtaramamaktadır. Esasen böyle bir kurtarma hedef ve programına da sahip değildir. Gazzali’yi okuyan ama günümüz gerçekliği içinde anlamayan eski zühd kurumlarımız ise gösterişle imaj kazanmaya çalışırken imaj bir yana özlerini bile yitiriyorlar.
Bu koşullar altında İslam dünyası zevkperizme karşı hâlâ şaşkınlık evresindedir. Oysa şaşkınlık tabii olmakla beraber uzun sürdüğünde düşmana fırsat verir.
Bu evrenin derhal geride bırakılması gerekir.
İslam dünyasının geçmişte fikir sorunu vardı, bugün zikir sorunu vardır. İslam dünyası derhal, zevkperizme karşı imkânlarını buluşturmalı, Kur’an ve Sünnet’in önderliğinde tarihteki büyük tecrübesini yeniden değerlendirip bugün bu “yumuşak güç” denen köleleştirici zalim silaha karşı donanmalıdır.
Zühd, bir söylem olarak kalmamalı. Çağ, salt söylem geliştirme çağı değil, amel çağıdır. Fikir ve zikir, buluşturulmadan İslam’ın maneviyat uçakları zevkperizm bombardımanını sonlandıramaz. Derhâl bir nefis terbiyesi harekatı başlatılmalıdır.