ABD Başkanı Trump’ın “Yüzyılın Anlaşması” Planı’nın eli kulağında, açıklandı açıklanacak. Planın en mühim yanlarından biri ise Gazze’deki HAMAS hakimiyetinin bir şekilde sonlandırılmasıdır.

HAMAS’ın Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile ilişkileri eskiden beri çok iyi değildi. Son dönemde ise İsrail’le daha da haşir neşir olan bu iki yapı, HAMAS’ı bir terör örgütü olarak tanımlamakta ve geleceğin Arabistan Yarımadası’nda onun var olmasını istememekteler.

Böyle kritik bir ortamda DAEŞ ve uzantılarının Gazze’de mutlaka bir şeyler yapmasını bekliyordum. Zira bu yapılar hep böyle anlarda ortaya çıktılar:  

15 Temmuz darbe girişiminden hemen on altı gün önce Atatürk Havalimanı’nda katliam yaptılar.

Mısır’da İhvan-ı Müslimin’in, Tunus’ta en-Nahda’nın iktidara gelmesinden sonra eylemlerini yoğunlaştırdılar.

Biraz daha geçmişe bakarsak;

2001’de Afganistan’da Pancşir Vadisi kahramanı Ahmed Şah Mesud’u katlettiler.

2003’te Irak’ta Muhammed Bakır el-Hekim’i katlettiler.

Suudi ve BAE istihbaratlarının içlerinde geniş bir etkiye sahip olduğundan zerre kuşku duyulmayan bu yapılar, her eylemlerini ABD’ye karşı cihad gerekçesine dayandırıyorlardı.

Ahmed Şah Mesud’un da el-Hakim’in de katlini böyle açıklamışlardı. O yıllarda her iki vakanın neticelerini titizlikle takip ettim: Hem Afganistan hem Irak’ta bu şahsiyetler ABD yanlısı olmakla itham edilmiş ama aslında kendilerinden sonra bu ülkelerde ABD’nin yolu daha da açılmıştı.

Mısır’da Sisi’nin gelişini ve kalıcılaşmasını kolaylaştırmış; Tunus’ta Nahda’nın tek başına iktidarının önüne geçmişlerdi.

Türkiye’de 29 Haziran 2016’da Atatürk Havalimanı’nda yaşanan da buydu. Türkiye’nin ABD ve İsrail’le gerginliğinin 15 Temmuz darbe girişimine yol açtığı bir süreçte Türkiye’yi ABD’ye yakınlık iddiasıyla vurmuşlardı.

Meseleye yüzeysel yaklaşanlar arka planı görmüyorlar; onların hedeflerini ABD’ye yakın, onları ise ABD düşmanı zannediyorlar.

Oysa post-modern dünyada bunlar Suudi Arabistan istihbaratının çok özel çalışmaları ile ortaya çıkarılmış, ABD’nin “ortalığı yeniden düzenleyebilmek için karıştırma” elemanları olarak iş görüyorlar. Eylemlerde kullanılan gençler, şüphesiz ABD’ye düşmandılar. Ama onlara eylem yaptıranlar, ABD’nin “karıştır-düzenle” elemanları konumundalar.

Gazze’de yaşanan da budur:

Gazze’de bir düzen var. ABD ve dolayısıyla Suudi ve BAE, bu düzenin devam etmesini istemiyorlar. ABD, “Yüzyılın Anlaşması” diye bir plan sunuyor ve bu planda HAMAS denetimindeki bir Gazze’yi tanımıyor. ABD, HAMAS’ın tasfiyesi için yol arıyor, imkânlarını yokluyor.

İşte bu sırada yıllar yılı HAMAS’ı tehdit etse de ona karşı fiilen harekete geçmeyen DAEŞ, birden Gazze’de türedi, 28 Ağustos’ta kadın ve çocukların bulunduğu ortamlarda iki intihar saldırısı düzenledi. İntihar eylemlerinde üç Gazze polisi hayatını kaybederken biri kadın ve biri bebek olmak üzere 5 Gazzeli sivil de yaralandı.

Buna ABD’ye karşı savaş denebilir mi? Hayır… Bu, ABD’nin yolunu açmak için düzenlenen eylemler dizisinin devamıdır. “İslam dünyasını yeniden istila hareketi” anlamında “Son Haçlı Seferi”nin açık bir delilidir.  

Bunu cihad zannetmek ise bize karşı başlatılan emperyalist kültürel işgalin getirdiği kör bir cehalettir.