Lisede öğrenci iken yılbaşı tatili münasebetiyle köye gitmiş, yatsı namazından sonra da çay içmek için yaşlı bir amcaya misafir olmuştuk.

Allah rahmet eylesin yaşlı amcamız, meyveleri ikram ederken “Haydi, bu da yılbaşı kutlaması olsun!” dedi. Ben, bildiklerime dayanarak meyveleri yiyemeyeceğimi, yılbaşı kutlamasının caiz olmadığını söyledim, yaşlı amca “Neden?” diye sordu, cevabım, ona da içerideki diğer haziruna da inandırıcı gelmedi.

Şuur her ne kadar sadece bilgi ile oluşmuyor ve kimi zaman bilgiye karşı direnişe dahi geçebiliyorsa da esasta bilgiye dayanır.

Yılbaşı kutlamaları hakkında ne toplum bilgi sahibi ne topluma “Yılbaşı haramdır” diyenlerin bir kısmı… Böyle olunca haram olduğunu söyleyenlerle yılbaşı kutlayanlar arasında gerginlikler dahi yaşanabiliyor.

Yılbaşı kutlaması, Hıristiyanlıkta Hz. İsa`nın doğumundan sonraki ilk 300 yılda dahi yoktur. Bilindiği kadarıyla ilk kez Miladî 4. yüzyılda Batı Roma`da ortaya çıkmıştır.

Putperest Avrupa`da 25 Aralık`la 6 Ocak arasında 12 gün boyunca kutlanan Güneş`e özlem veya kışın sıkıntılarını unutma bayramı vardı. Batı Roma Katolikliği, bu bayramı Hz. İsa`nın doğumuna uyarlamış, Latincede “Tanrı`nın doğumu” anlamındaki Noel kelimesi yerine Avrupa dillerine göre değişmekle birlikte Christmas  (İsa`nın doğumu-Doğuş Bayramı) şeklinde kutlamaya başlamıştır. Güneşle buluşan ateşin simgesi olarak çamların 12 gün boyunca yakılarak ışıklandırılması putperestlikte vardı. Ama Doğuş Bayramı`na Noel Baba denen figürün eklenmesi, özellikle Kuzey Avrupa için Miladi 9-10. yüzyıllara denk gelir. O yüzyıllar, kilisenin Kuzey Avrupa putperestlerini Hıristiyanlaştırmakta yoğunlaştığı dönemi ifade eder.  

Kilise, Miladî 4. Yüzyılda Antalya`nın Kaş ilçesi civarında yaşadığı düşünülen, hayırsever, salih amel sahibi insan Aziz Nikolas`ı Noel Baba olarak törenlere eklemiş ve o salih şahsiyet üzerinden putperest Orta ve Kuzey Avrupa`yı Hıristiyanlaştırmaya çalışmıştır. 

Dolayısıyla kilise, putperestlerin Güneş Bayramı Hz. İsa`yı ekleyerek bu bayramı Hıristiyanlaştırmış, Aziz Nikolas`ı ekleyerek ise bu bayramı Hıristiyanlığı yaymak için bir misyonerlik aracına dönüştürmüştür.

Avrupa, 16. yüzyılın sonlarında bugünkü Miladî Takvime geçti, malum 200 yıl sonra da siyasi sekülerizme yöneldi.  

Hıristiyan Avrupa yılbaşı kutlamalarını Hıristiyanlığı sömürgelere yaymak için kullanırken Fransız İhtilali`nden sonra ise seküler Avrupa, aynı kutlamaları modernizm (çağdaşçılık) üzerinden sömürgecilik için kullandı.

Başta Fransa`ya giden burslu Müslüman öğrenciler olmak üzere kiliseye asla ayak basmayan gençler, düşüncede olmasa da uygulamada ilk kez yılbaşı kutlamalarında modernizmin/çağdaşçılığın zevkçiliğiyle tanıştılar! Sınırsız eğlencelerde nefislerine uyup sahip oldukları değerlerden soyutlandılar, Batı`yı her tür özgürlüğün (!) yaşandığı bir yer olarak hayal etmeye başladılar.

Osmanlı bağlamında yılbaşı kutlamalarının bir modernizm pratiği propagandasına dönüştüğü yerler ise 19. Yüzyılda Müslüman çocukların da devam edebildiği İtalyan, Fransız, Amerikan kolejleri, azınlık okulları ve meyhaneler olmuştur.

Henüz Cumhuriyet`ten önce bu tür yerlerin Müslüman kökenli müdavimleri elit bir modernist kitle olarak varlık buldular.

Ankara`da takvimler, 1925`te değiştirildiyse de bu değişiklikten önce de bakan, vekil ve memurların toplandıkları, dışarıya kapalı otel restoranlarında Fransa`dakiyle aynı türde yılbaşı kutlamaları yapılmıştır. Takvim değişikliğinden sonra ise 1 Ocak, Ankara için adeta bir çılgınlık gecesi hâline gelmiş, yoksul devrin zengin eğlencesinin dozu Batı gazetelerine ve devrin realist romanlarına dahi konu olmuştur.  

1935`te yapılan bir düzenleme ile ise 1 Ocak tatil ilan edilerek yılbaşı hepimizin ya dinlendiği ya da eğlendiği gün hâline getirilmiş, başka bir ifadeyle elit sınıfın bir etkinliği topluma dayatılmış, yılbaşı kutlamaları toplumu modernizmin/çağdaşçılığın zevkçiliğine götürecek (!) bir etkinlik olarak yayılmıştır.  

Bugün yaşadıklarımız da onunla ilgilidir.