Müslümanların hatalarını öne çıkararak İslam`ı itibarsızlaştırmaya çalışmak, oldukça eskiye dayanan bir taktiktir.
Bizde yayımlanan ilk tiyatro eseri olarak bilinen “Şair Evlenmesi”nin menfi kahramanı rüşvetle iş gören mahalle imamıdır.
Yayımlanan ilk romanımız “Taaşşuk-i Talat ve Fitnat”ın menfi kahramanı ise esnaflık yapan bir hacıdır.
Her iki eser de hacı-hoca ikilisi üzerinden bir tip oluşturarak aile merkezinde İslamî yaşam tarzını hedef alır.
1860`lı yıllara ait bu yayınlardaki yaklaşım, zamanla genel bir strateji hâline gelmiştir. İslam`ı hedef almak isteyen kalem-fırça erbapları, güzel ses sahipleri dindar kesim içinde menfi örnekler ararlar, bulamadıklarında üreterek İslam`a karşı hücuma geçerler. Bunun karşılığında son zamanlarda “cemiyet” denmeye başlanan seküler “sosyete”de ve uluslar arası kulüplerde kabul görmekle ödüllendirilirler.
Özellikle sinema sektöründe bu mekanizma bir furya hâlinde işlemiş, üstelik “Türk filmi” diye sunulan neredeyse her sözde yerli üretim filmde Hacı-Hoca üzerinden İslam`a hakaret edilmiştir.
Sözü, gündeme getirmek istiyorum:
Bizde malum olduğu üzere 1960`lı yıllara kadar sadece geleneksel örtü vardı. Kadınların büyük bir kısmı için tesettür bir tercih değil, gelenekti. O yıllardan sonra eğitimli kesim arasında görülen değişim ile birlikte bizde tesettürü bir gelenek olarak değil, bir tercih olarak alan kadınlar yetişti.
Tesettürü tercih olarak alan bu nesil, başta okullar olmak üzere ilgili kurumlarda büyük bir mücadele vererek kimliğini ortaya koydu, tesettürü ile uyumlu bir yaşam tarzı sergiledi, toplum nezdinde saygınlık kazanırken kendi tesettür tarzını da topluma benimsetti.
1990`lı yıllara gelindiğinde 28 Şubat`ın bütün tedbirlerine rağmen, tercihle alınan tesettür tarzı kadının yeni giyim tarzı olarak yaygınlaştı.
Köylerden kente göç eden geleneksel örtülü özellikle genç kadınlar, 1980`li yıllara kadar örtüyü genellikle terk ettiler. O yıllardan itibaren ama özellikle 1990`lı yıllarda büyük bir kesim ise tesettürü terk etmek yerine taklit yoluyla, tercihli tesettür tarzına yöneldi. Bundan dolayı, tesettürü taklitle alan bu eğitimsiz, geleneksel yaşam tarzının kadınları ile tesettürü tercihle alan okumuş, bilinçli kadınlarbirbiriyle karıştırılmaya başlandı.
Tesettürü taklit yoluyla alanlar, hâliyle tesettürü tercihle alanların formasını taşısa da kimliğini taşımıyor, çarşıda pazarda, evde, sokakta onların ağırlığını sahiplenmiyor, onlar gibi davranmıyor.
Kente taşınmadan önce geleneksel örtü içindeki kadının her davranışı İslam`a mal ediliyor muydu? Hayır. Çünkü o kadın başında örtü taşımakla İslam`ı ve İslam yaşam tarzını tek başına temsil etmiyordu. Hatası kendisini ilgilendiriyordu.
Medyadaki faaliyetlerini sosyal medya ortamına taşıyan İslamî yaşam tarzı karşıtları, bunu biliyorlar mı? Biliyorlar.
Buna rağmen tesettürü taklitle alan kadının her davranışını tesettürü tercihle alan kadını itibarsızlaştırmak ve nihayetinde İslamî yaşam tarzını bütün olarak gündemden çıkarmak için kullanıyorlar. Kötü niyetliler, adaletten uzaklar ve başkalarının hesabına çalışıyorlar.
Bizim kötülük bilmediği için kötülerin oyunlarını da bir türlü fark edemeyen zavallı kalem erbaplarımız da oyuna geliyor, bu yöndeki söylemleri samimi zannediyor, o tür tipleri onaylayıcı mesajlar atıyor, “Ne de bozulduk”! diyerek toplumsal sınıfları birbirine karıştırıp nihayetinde İslamî yaşam tarzını itibarsızlaştırma projelerinin bir parçası oluyor.
Arkadaşlar, iki kelimeyle kandırılıyoruz, oyuna geliyoruz.