İki 15 Temmuz var…

Birinci 15 Temmuz, Batı`nın İslam`a karşı mücadelesinde bir dönüm noktasıdır. 15 Temmuz 1099… Kudüs`ün Haçlı tarafından istilası…

Olayın bir bize bakan yanı var bir de Batı`ya bakan yanı.

Medeniyet inşa etme konusunda büyük bir maharete sahip olan Abbâsîler, taşrayı ihmal ettiler. Bu ihmal sonucu İslam dünyasında İsmailîlik diye bir mezhep önce Irak çöllerinde yayıldı, ardından Bahreyn`de Karamatîlik olarak görünüp İslam dünyasına kök söktürdü. Hatta Hacerü`l-Esved`i dahi yaklaşık 17 yıl boyunca Ka`be-i Şerif`ten uzak tuttu.

İsmailîlik, farklı bir görünümle Fatımîlik diye Kuzey Afrika`ya yayıldı, Mısır`ı ve Sicilya`yı ele geçirdi. Bir an İtalya içlerine açılıp da fetihlere yönelir gibi yaptı, sonra kodlarına dönüp yeniden İslam dünyasını taciz serüvenine girdi.

Abbâsî bölgesine sürekli açılarak Suriye ve Hicaz`ı ele geçirdi. Abbâsîlerin başkenti Bağdat`a doğru yol aldı. Bu serüvenini sürdürürken İslam dünyasının en güzel birikimlerinden Sicilya adasını Avrupa`da yeni Hıristiyanlaşan Normanlara kaptırdı. Güneyin tadını alan Normanlar, Akdeniz ve çevresine hakim olmak için sürekli bir hareketlilik içine girdi.

Bu sıralarda İslam dünyasının doğusunda Selçuklu Devleti ortaya çıktı. Abbâsî Halifesi, içeride Büyevhîler ve dışarıda Fatımîlere karşı Selçuklu Sultanı Tuğrul Beyi yardıma çağırdı; Bağdat, tehlikeyi atlattı. Tuğrul Bey`den sonraki sultan Alparslan, Fatımîleri yıkma teklifi aldı, 1071`de Mısır seferinde Halep`e kadar varmışken Bizans İmparatoru Romen Diyojen, uzun süredir ittifak hâlinde olduğu Fatımîleri kurtarmak üzere Selçukluların başkenti İsfahan`a kastetti. Alparslan, geri döndü, Malazgirt`te yapılan savaşta Romen Diyojen ağır bir yenilgiye uğratıldı.

Malazgirt`ten sora Anadolu içlerine açılan Türkmenler Çaka Bey`in komutasında İzmir çevresinde bile bir beylik kurdu. Süleyman Şah da İznik`i başkent edinerek Bizans`ın tepesine bindi. Çaka Bey`le I. Kılıçarslan arasındaki ihtilaf yüzünden nefes alan Bizans Kralı I. Aleksios, Papa ile anlaşarak Haçlı Seferlerini başlattı. I. Haçlı Seferi`nde Fatımîlerin elindeki Kudüs kaybedildi. Batı, İslam`a karşı tarihinin en büyük sevincini yaşadı.

İkinci bir 15 Temmuz var: 15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi. Türkiye tarihinin bir dönüm noktası olacak bu 15 Temmuz`un önceki 15 Temmuz`la ilgisi var mı? İlk günden var diye düşünüyorum.

Zira darbe girişiminde bulunanlar da onların Batı`daki destekçileri de simgeyi severler. Bu kadar önemli bir günü rastgele seçmiş olamazlar.

Türkiye`de Fethullah Gülen adlı bir müezzinin başını çektiği, bugün FETÖ denen bir grup Ehl-i Kitap söylemiyle Yahudi ve Hıristiyanlarla güçlü bağlar kurdu. FETÖ, dini nitelikli bir söylemle başlayıp siyasi bir nitelik alan bu bağlar etrafında Batı`nın istihbarat örgütleriyle büyük ilişkiler geliştirdi ve Türkiye siyasetine onlar hesabına müdahil oldu.

FETÖ, Türkiye`nin israille ilişkilerinin en iyi olduğu dönemde, 28 Şubat`ta Hükümeti sonuna kadar destekledi. Bu ilişkileri geliştiren başbakanı adeta kutsadı. Türkiye, 2002`den sonra yeni bir sürece girdiğinde yeni Hükümetin, israille hesaplaşmayı göze almadığı süre içinde Hükümetle iyi ilişkiler içinde bulundu. Ama o süreçte de Türkiye`de kimleri israil karşıtı olarak biliyorsa onlara karşı devlet imkanlarını kullanarak gayri resmi bir savaş sürdürdü. Bu alanda insan hakları adına her tür ihlali yaptı, devletin insan hakları konusunda yaptığı düzenlemeleri de resmen etkisiz bıraktı.

Hükümet, 2009`dan itibaren ‘Van Minute Vakası` simgesel çıkışıyla israile karşı durmaya çalıştığında ise FETÖ`nün hedefi hâline geldi. FETÖ, israile yakın duranlara yakın, düşman olanlara düşmandı.

Türkiye, 15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi vuku bulmadan, henüz 14-25 Aralık 2013 süreci devam ederken israille ilişkilerini düzeltme yoluna gitti. Mavi Marmara konusunda vermeyeceği ödünleri verdi ama Batı`nın gazabından kurtulamadı.

Nihayetinde Batı, bizzat Kudüs`ün Haçlı ordularınca istila edildiği günü seçerek 15 Temmuz 2016`da ordu içindeki FETÖ yapılanması ve ABD ile ilişkileri bulunan sair subayları harekete geçirerek Türkiye`de darbe yapmaya çalıştı.

Vakayı, dershanelerin kapatılması gibi basit olaylarla ilişkilendirmeye çalışanlar oluyor. Oysa işin esası, Batı`nın Türkiye`de israile karşı sürdürülen bir politikayı değiştiremeyince darbe ile cezalandırmasından ibaretti.

Girişim sırasında FOX ve CNN gibi yayın kuruluşlarının adeta sevinç çığlıkları atması, darbe girişiminin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından ise aynı televizyonların adeta yas ilan etmesi Batı`nın ve Yahudilerin darbe girişimleri ile yakın ilişkisini ortaya koymuştur.  

Konuyu ele alırken “Türkiye, darbe girişimi olmadan FETÖ sorununu atlasaydı ne olurdu?”, “Darbe girişimi başarılı olsaydı Türkiye nasıl bir yola girerdi?” sorularını cevaplamak gerekir.

Birinci sorunun cevabı henüz cevaplanabilmiş değildir. Elimizde bununla ilgili yeterli veri yok. Hükümet, Genelkurmayı Milli Savunma Bakanlığı`na bağlamayı, darbe girişimi olmadan başarabilir miydi? Henüz meçhul…

İkinci soruya gelince; darbe girişiminin başarılı olması ihtimali için şu rahatlıkla söylenebilir: Darbe girişiminin başarılı olması durumunda Türkiye, 28 Şubat sürecinde olduğu gibi israilin payandası olurdu.
15 Temmuz Darbe Girişimi başarılı olmayınca Batı, İslam dünyasındaki en büyük varlığını feda etmek zorunda kaldı. İsrailin yanında görünmeden ama faaliyetleri ile israilin varlığını sağlamlaştıracak her tür projenin içindeki Suudî`yi harcadı. Onun israille yakınlığını teşhir etmek zorunda kaldı.

15 Temmuz`da Batı`nın en büyük kaybı Suudî oldu. “Koca” Suudî, bir anda Birleşik Arap Emirlikleri gibi İngiliz kolonisi uyduruk bir devletin kuyruğu olarak zuhur etti.

Batı`nın temsilcisi ABD, bunu hâlâ kabullenebilmiş değil. Zira Suudî`nin yerini tutacak bir devlet bulamıyor. Öyle bir devlet ki israil karşıtlığını finanse edecek ama aslında o finansmanı dahi israilin yıkılmasını engelleyecek şekilde ayarlayacak.

İsrail karşıtı mücadeleyi kontrol altına alan bu ince ayar kolay kurulmaz.

Ve İslam dünyasının büyük hakikati: İSRAİLLE DOST OLAN, İSLAM DÜNYASINDA SAYGIN OLMAZ.

Dolayısıyla Batı, 15 Temmuz`da sadece Türkiye`ye tam hakim olma gibi bir avantajı kaybetmedi, aynı zamanda Suudî gibi bir bölge anahtarını, her kapıyı açan maymuncuğunu kaybetti.

Batı, bu yenilgiyi sineye çekmiş görünüyorsa dişleri artık iyi tutmadığındandır, yoksa merhametinden değildir.