Ne olduğu az çok belli. Türkiye, bir seçimin arifesinde. Allah, hayırla neticelendirsin. Seçim, aynı zamanda bir değerlendirme, gözden geçirme imkânıdır.
Seçim sayesinde sorunlar enine boyuna tartışılır, sert ve kıvamında tartışmalar, yeni ufuklar açar.
Batı, İslam dünyasının elitlerini henüz 19. yüzyılın başı ile 20. yüzyılın başı arasındaki yüzyıllık süreçte fiilen veya zihnen kendisine bağladı, etkisizleştirdi.
Sonraki aşamada o elit de kullanılarak Müslüman toplum, fiilen veya zihnen esir alınacaktı.
Olmadı.
Müslüman toplum, o asla batıl üzere birleşmeyeceği müjdelenen Ümmet, aradan geçen yüzyılda kendini teslim etmedi. Haşa haddini bilmez Flaubert`in “Küçük Hanım”ı olmayı kabul etmedi, ırzına halel getirmedi.
Yüzyıllık proje çöktü.
Batı, bunun için panikte, bir kısmı çaresizlik içinde beklerken, daha genç sayılan kesimi ABD, çılgınlar gibi sağa sola koşturup son saldırılarını yapacağı bir yer arıyor.
Ne yapacağını bilmez durumda, aralıksız tehdit ediyor.
Kudüs, bu saldılar karşısında simgedir. Onun üzerinden aslında saldırıya uğrayan Ümmet`in kendisidir.
Ümmet, imansızların anlamayacağı kadar, ırkçıların, kör tarafçıların bilmeyeceği kadar saklı bir şuura sahiptir.
Ümmet, önceki yüzyıllarda şuursuz kralların ve oligarşilerinin, 20. yüzyılda zalim diktatörlüklerin baskısı altındaydı.
Ama Ümmet, tam da umutların sıfırlanmaya doğru gittiği bir noktada bir açık kapı buldu:
İslam dünyasında serbest seçimlerin yapılmaya başlanması… İlk örneği Türkiye`dir. Henüz Türkiye deneyiminin üzerinden bile yüz yıl geçmedi.
Tüm İslam dünyasında ise Müslüman halkın iradesinin sandığa yansımasının doğru dürüst çeyrek asır bile bir geçmişi yok.
Ama bu yarım yamalak hürriyet bile destanlar yazdırıyor, Ümmet`in önünü açıyor. Bugüne kadar İslam dünyasının sorunlarına ilgisiz Endonezya`sı, Malezya`sı, Fas`ı bizzat işin içinde. Kudüs`ü konuşuyor. Geçmişte halkın karşı iradesine rağmen İsrail`le dostluk peşinde olan Türkiye, bugün İsrail`in en önemli karşıtları arasında.
Ya İsrail`e kim yakın? Seçimin hiç olmadığı, Müslüman halkın iradesinin sandık üzerinden yönetime hiç yansımadığı krallıklar, emirlikler, diktatörlükler İsrail`e payanda olmuş. Hâlleri gözler önünde…
Bu manzara karşısında “büyük” zalimler, dehşete kapılmış, istila ile alamadıklarını, işkence ile halledemediklerini şimdi ekonomi üzerinden halletmeye çalışıyorlar.
Bizi hep beraber açlıkla korkutarak seçkinlerimizi yüzyıl önce teslim aldıkları gibi, bugün de bizim irademizi teslim almaya çalışıyorlar.
Olan budur…
Onlarca; biz hem seçeceğiz, seçmekle irademizi kullanmış evhamına kapılıp tatmin olacağız, uyuşacağız hem de onların dilediği gibi seçeceğiz.
Yani hançerimizi kendimizi bileyip karnımıza kendimiz saplayacağız. Boyunduruğumuzu kendimiz çakıp boynumuza takacağız, zincirimizi kendimiz düşmanımıza vereceğiz.
Olması istenen budur…
Oysa ne olacağı onların değil, Allah`ın takdirindedir. Çalışmak bizden, muvaffakiyet ondandır.
Allah izniyle zafer bizim, kahrolmak bizi bugüne kadar kahredenlerin olacaktır.
Biz, mutlak hâkimin Allah olduğuna inanarak hür olmuşuz. Bizi Allah`tan kopararak esir almaya çalıştılar. Olmadı işte:
Biz, hâlâ mutlak hâkimin Allah olduğuna inanıyoruz. Dolayısıyla “tarihin sonu” gelmedi, “medeniyetler çatışması” devam ediyor.
Şükür hâlâ çatışıyoruz, zira inanıyoruz ve elbette “zafer inananlarındır.”