Dünya düzeninin değişme işaretleri verdiği, Türkiye`nin yapılanmada seçim ittifakları sisteminin toparlayıcılığından yararlanmak istediği bir dönemde araştırma şirketleri, 30 yaş altı seçmenin kendisini dindar olarak gören partilere verdiği desteğin Türkiye ortalamasının altında kaldığını ifade ediyor.
Dünya siyasetini öğrenen, Türkiye siyaseti hakkında deneyim sahibi olan tecrübeli seçmen. dindar partilere yöneliyor diye sevinebiliriz. Ama söz konusu olan İslam olunca 30 yaş altı seçmenin tercihiyle ilgili tespit konusunda birkaç kez düşünmek gerekiyor.
İslam, zor günlerini daima bir grup gencin İslamî değerleri ihya etmek için bir mücadele içine girmesiyle toplumsal düzende kaybolan yerine yeniden kavuşmuştur.
İslam ve gençlik, birbirinden ayrılmaz ikilidirler. İslam, toplumsal sahadaki gücünü yaşlı kesimin muhafazakârlığıyla değil, gençliğin en azından bir kesiminin haksızlığa karşı durma, toplumsal düzeni yeniden sağlama, dışarıya dönük atılımlar gerçekleştirme gibi ideallerle öne çıkmasıyla, hatta şuurunu “Zalimler yakında nasıl bir inkılâba uğrayacaklarını bileceklerdir” ayet-i kerimesinden alan “ıslahatçı-devrimci” bir ruhla hareket etmesiyle korumuştur, büyütmüştür. Nitekim İslam bir krizle karşı karşıya kaldığında siteme konu olan yaşlı kesim değil, gençlik olmuştur. İslam`ın problemler yaşaması gençliğin vazifesini yapmamasına bağlanmıştır. Dolayısıyla İslam`ın kriz yaşamasını engellemek, kriz yaşadığında o krizi İslam`dan uzaklaştırmak genliğin vazifesi olarak görülmüştür.
Tamamen Batı`nın sosyal bilimler literatürüyle düşündüğümüz bir ortamda bunu anlamak zor olsa da geleceğimizi yeniden dizayn ederken bu gerçeğin farkında olmak durumundayız.
Gençlik, kendisini dindar olarak gören partileri tercih etmekte neden Türkiye ortalamasının altında kalıyor?
Bunun kendisini dindar olarak tanımlayan partilere bakan yanı inkâr edilemez. Ancak sorunun onlar dışındaki yanı, sorunun oluşumunda daha etkili görünmektedir: Evrensel İslam karşıtlığı ve bunun yerel uzantıları.
Dünyadaki genel durum, diğer yaş grupları gibi gençlerin de (bütün dinler bağlamında) dindarca yaşamasını güçleştirmektedir. Söz konusu İslam olunca bu güçlük, uluslar arası sistemin İslam karşıtlığından ve bu karşıtlığın sistematik yıpratma projeleriyle sahada olmasından dolayı birkaç kat artmaktadır.
İslamî şuur doğrultusunda tercihlerde bulunmak bir genç için çağın sadece ahlaki atmosferine değil, siyasi atmosferine karşı da bir tür isyan içinde olmayı, o atmosferin sahte tanrılarına “La/Hayır!” demeyi gerektirir. Çağ, gerek ahlakî gerek siyasî bakımdan bu isyan karşısında hiç de müsamahakâr değildir.
Geleneksel olarak modern dönemde din karşıtlığının iki icra tarzı vardır: Sosyalist tarz ve liberal tarz.
İslam dünyasında daha çok ulusalcı sosyalizm olarak kendisini gösteren sosyalist tarz din karşıtlığında benimsenen yöntem, dindarlığı yaşamanın kişi için “can tehlikesi” oluşturacak şekilde yasaklanması, işkence ve katillere konu edilmesidir. Sosyalistler, dini, faşizmin bir tarafı saymışlar; dinle savaşı, “toplumu özgürlüğe kavuşturma”nın bir tarafı olarak görmüşlerdir. Sosyalistler bu sözde özgürlük savaşını bir yandan düşünsel olarak yapsalar da ağırlıklı olarak dini kurumları kapatmak, dinin anlatılmasına ve yaşanmasına yasak getirmek, dindarlığında ısrar edenleri işkenceye tabi tutmak, hapislere atmak ve dindarların öncülerinin canına kıymak şeklinde yürütmüşlerdir.
Sosyalist Doğu Bloku ülkelerinin İslam ve Hıristiyanlık karşısında yaptığı budur. İslam dünyasında da 1950 öncesi CHP`sinin, Tunus`ta Habib Burgiba`nın, Mısır`da Cemal Abdünnasır`ın, Suriye ve Irak`ta BAAS Partisinin, Türkiye`de 28 Şubat Cuntası ve PKK`nin, Kamışlı`da, Kobani`de, Afrin`de PYD`nin yaptığı budur. Bu, açık ve görünür bir savaştır.
Liberal tarz ise hiçbir dinî öğreti ve vaazın, serbest bırakılmış ve tahrik edilmiş insan arzularıyla baş edemeyeceği iddiasına dayanır; dini sosyalizmin yasakçı tarzına karşı yüzde yüz özgürlükçü tarzıyla imha etmeyi ya da siyasi düzende olduğu gibi sosyal düzende de görünür olmaktan çıkarmayı hedefler. Liberalizm, sürekli bir tahrikle nefsanî arzuları coşturarak herkesi bir şekilde günahlara bulaştırmayı ve neticede hiç kimseyi dine sahip çıkacak konumda bırakmamayı, avamî bir ifadeyle kimsede dine sahip çıkacak yüz bırakmamayı ön görür. Genel olarak liberalizm, dinle, dinî kurumlarla ve dindar kişilerle doğrudan uğraşmaz, onları yıpratmayı, kapatmayı, hapsetmeyi ya da toplumun gözünden düşürmeyi açık bir çalışma tarzı olarak benimsemez. Liberalizm, nefsanî arzuları bütün yanları ile coşturarak, dinî kurumları ve dindarı aciz bırakmayı, onlara hiç dokunmadan onları etkisizleştirmeyi tasarlar.
İslam âleminin genelinde olduğu gibi günümüz Türkiye`sinde de İslam karşıtlığında liberal yöntem değil, sosyalist-liberal sentez benimsenmiştir.
İslam karşıtlığını dış güçlerden siyasi projeler doğrultusunda ihale alanlar veya farklı sebeplerle İslam karşıtlığına yönelenler, Türkiye`de evrensel din karşıtı atmosfer içinde nefsanî arzuların basın, televizyon ve internet üzerinden ya da eğlence, fuhuş mekânları üzerinden coşturmasıyla yetinmiyorlar. Bunun uluslar arası sistem için problem olan İslam`ı etkisizleştirmede yeterli olmayacağını onlar öğretmişlerdir.
Evrensel din karşıtlığı, yasaların sağladığı özgürlük içinde ve engellenemez iletişim kanallarıyla liberal bir havada toplumun bütün kesimleri gibi gençliğe de ulaşırken, bunun yerel acenteleri bütün yapıları ile faaliyette iken, İslam karşıtı cephe aynı zamanda sosyalist yöntemlerle İslam karşıtlığını icra etmektedir.
Fuhuş liberal özgürlük içinde sanal veya fizikî ortamda en çirkin şekilleriyle reklamını yapıp sürekli taciz ederken, siz günlük yaşamınızı sanal veya gerçek ortamda sürdürürken bu sektörün her tür tacizi ile karşı karşıya iken dini kurumlar, dindar şahsiyetler ve alimlere yönelik sosyalist tarz propaganda fütursuzca yapılabilmektedir.
Dindar ailelerin ve diğer ailelerin gençleri zorunlu olarak ahlaksızlık sektörünün propagandasına konu olurken toplumun “çağdaş” bir kesimi dinin hâlâ marjinal kalmasından dolayı çocuklarını İslam`ın mesajlarından baskıyla uzak tutabilmektedir. Bu aileler, çocuklarının evde İslamî programlar izlemesine izin vermemekte, camiye ilgi duymasını baskıyla engellemekte ve varlıklı kesimi özel okulların dinî eğitimi formaliteleştirmelerinden de yararlanarak bir ömür boyu hiçbir bir şekilde İslamî söylemle vicdanî ve düşünsel olarak yüzleşmeyen bir gençlik yetiştirebilmektedir.
Öte yandan dindar ailelerin gençliğini ahlaksızca programlarla istismar eden sözde liberal gerçekte uluslar arası sistemin maşası olmaktan başka bir şey olmayan çevrelerdeki sosyalist kökenli haber müdürleri ya da onların güdümündeki sunucular dinî kurumlara, dindar şahıslara ve alimlere yönelik hiçbir ilke tanımadan hücum etmektedir.
Bu nasıl liberal bir ortam ki bir İslam alimi, hastanede hasta bedeninin sağlık görevlilerine karşı bile değil, diğer hastalara ve hasta yakınlarına karşı mahremiyetini ifade edememektedir? Bunu ifade ettiğinde şiddetli bir baskı altına alınmaktadır.
Bu nasıl liberal bir ortam ki bir İslam vaizi, Müslüman çocuklarına klasik edep kurallarını dahi anlatamamakta, vazifesini yaptığında ana haber bültenlerinin rezilce propaganda saldırılarına maruz kalmaktadır?
Sözde liberal gerçekte mevcut uluslar arası sistemin karakterine uygun olarak kapitalist sermayeli-sosyalist kültüre ait yöneticilerin elindeki televizyonlar sürekli ahlaka hücum ederken muhafazakâr televizyonlar da Batı Hıristiyanlığının yaptığı gibi onların oluşturduğu kitleden kopmamak için ahlaktan sürekli taviz vermekte, ahlakî bir üretim yapmak yerine ahlaksızlığı kısmen vererek onlarla yarışmayı seçmektedir. Bu, başlı başına bir handikaptır.
Ama daha büyük problem, özellikle kitleler ve gençlik üzerinde etkili din adamlarının, kendilerini horoz dövüşleri misali dinî münazaralardan uzak tutan din alimlerinin yıpratılmasıdır.
Bu hayasızca sosyalist propagandanın bir an önce engellenmesine dönük tedbirler almak hükümetin bir görevidir. Bunu yapmak dini siyasete alet etmek değildir, aksine din karşıtlığını siyasetin esası hâline getirmeyi engellemektir. İfade özgürlüğüne hizmettir. Bu, bozulduğu ifade edilen gençlik dengelerinin ıslah edilmesinde atılacak tek adım değil ama en önemli adımlardan biri olacaktır.