Yazımızda iki hususu anlamaya çalışacağız: Birincisi, Hz. Yusuf (as)ın “Beni hazinelerin başına tayin et” diye Müslüman olmayan bir amir ve toplumda İslami olmayan bir sistemde kötüye giden ekonomiyi iyileştirmek için görev talebini. İkincisi, Hz. Yusuf’un (as) göreve gelmeden ekonominin çözümünü söylemesini anlamaya çalışacağız.

Hz. Yusuf’un (as) hayatı ve dolayısıyla Yusuf suresi bir laboratuvar gibidir. Hikmetler bahçesi bir Kur’an kıssası. Onun için de “Ahsenu’l-Kassas” yani, kıssaların en güzeli diye zikredilmiştir. Hz. Yusuf, Yüce Allah’ın peygamberidir. O’ndan habersiz adım atması mümkün değildir. Konuya adap ve örfi açıdan değil de tevhidi ilke ve prensipler açısından bakmamız gerekir. Topluma ilahi nizamı ve tevhidi sistemi hakim etmede model/üsve olarak bize gösterilen bir peygamberin o toplumun ekonomisi başında görev istemesini iyi tahayyül etmemiz gerekir. Yani, gayri İslami bir toplum ve Müslüman olmayan kafirden o toplumun ekonomisini düze çıkarması için Yüce Allah’tan emir alarak “Beni hazinelerin başına tayin et” diyerek, bir kafir yöneticiden çok sarih kelimelerle bakanlık talep etmesinin hikmetini anlamaya çalışalım.

Demek ki, bir Müslümanın toplumun yasalarına bakmaksızın inanmayan bir toplum olsa da ekonomisini düze çıkarmanın tevhide ters düşmediğini gösteriyor. Bugün Müslümanların bulunduğu devletlerde ekonomik ıslahat, tıpkı adalet ve dürüstlük gibi insanlığın ortak noktaları olduğu için bunda beis olmadığı hakikati ortaya çıkıyor. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de insanlık ailesini İslam toplumundan daha geniş bir alana taşıdığını görüyoruz. (İsra/70) Bu manada “Ben-i Adem’i mükerrem halk ettik” buyurmasıyla, insanlık ailesinin kıtlık ve yokluk gibi toplumu helak eden iktisadi konularda ıslaha çalışmanın cevazını göstermektedir. Bu da Tevhidi tebliğin toplumda iyi bir karşılık bulabilmesi için o toplumun karşı karşıya olduğu tehlikenin zararlarından uzaklaştırmak için davetçinin bigane kalmaması gereğini göstermektedir.

Toplumun karşı karşıya olduğu tehlikenin farkına vardığı ve bunu salt manada haber vermekle yetinilmesinin sosyoekonomik açıdan yeterli olmadığını gösteriyor. Fakat burada çok önemli bir detaya dikkatinizi çekmek istiyorum. O da şudur; “Toplumsal maslahatta tahayyülün teamülden önce geldiğinin bilinmesidir.” Buna kıyasen muasır Müslümanların iktisadi tahayyülü şu anda felç olmuş durumda. Mekke’de ilk merhalesinde, Medine İslam devletinin temelinde ve Peygamberin devlet başkanlığında sonuna kadar ibadetler ile beraber zikredilmesini bugün bizlerin iyi anladığı kanaatinde değilim. Ahirete bakan yönüyle namazla ve dünyaya bakan yönüyle cihadla beraber çokça zikredilerek, tevhidi tasavvurda iktisadın, dünya ve ahiret olmak üzere iki yönlü olduğunu göstermektedir.

İkinci bir husus da hazine bakanlığı istemeden önce ekonomik krizin çaresini anlatmaya çalışmasıdır. Demek oluyor ki kişi henüz göreve atılmadan önce alacağı o iş hakkında bir bilgi sahibi olmasının gerekliliğini göstermektedir. İşi almadan önce o iş hakkında bilgi şart iken, görev almada ise liyakatin ön planda olduğunu göstermektedir. Bunu ayetlerdeki içerikten öğrenmiş oluyoruz. “Mimma allemeni rabi” (Yusuf/37) diyerek kişinin işi talep etmeden önce ilme, mali işlerde “korumanın bilgiden daha öncelikli olduğunu zikrederek liyakate dikkatimizi şu kelimelerle çekerek “inni hefizun alim” (Yusuf/55) diyerek hıfzı, ilmin önüne alarak liyakati dikkatimize sunmaktadır. Kısaca, iktisadın dünya ve ahirete bakan iki yönlü olduğunu anladık. Tevhidi açıdan toplumun iktisadi istikrarı için bir yöneticiden bir peygamberin görev talebinin Yüce Allah’ın emriyle olduğunu mümkün kıldığını anladık.