Bu çağda, umumen dünya ve hususen İslam ümmetini işsizlik, enflasyon, gelir dağılımındaki adaletsizlik, yoksulluk, ödeme dengesindeki zor sorunlar ve küresel sermaye sahiplerinin güçsüz ülkeleri sömürmeleri gibi bir hayli kangren olan iktisadi ekonomik sorunlar tehdit etmektedir. Batı ve Doğu küresel iktisadi güç sahipleri, ekonomik açıklarını sömürdükleri ülkelerin kaynaklarını kemirerek kapatmaya çalışıyorlar. Mazlum, mağdur ve muhtaç ülkeler (başta İslam alemi) ise mevcut yönetim sistemlerinin İslam iktisat ruhunun baskılarla yok edilmesi veya sıkıştırılması sonucunda bir nevi çaresizdirler. Bu problemler İslam iktisadının önünde ciddi engeller olarak durmaktadır.
Müslüman iktisadı üzerinde kafa yoranların, bir araya gelip büyük insanlık ailesini bu buhrandan nasıl kurtarırız diye plan ve projeler ortaya koymaları gerekir. Bu bağlamda birkaç mesele önümüze düşmektedir:
Birincisi, Müslümanların ekonomik ve siyasal zayıflığını getirdiği zararların, Müslümanları aşıp dünya mazlumlarını da aynı şekilde etkilediğini görmesi gerekir. Bu konuda ufuk açıcı adımların insanlık namına somut ve tüm delilleriyle ortaya konulması gerekir. İnsanlığın içinde bulunduğu bu halden kurtulmanın tek çaresinin yaratan rabbimizin ilahi sistemine dönüşle mümkün olduğunun ispatlanması gerekir.
Bundan halas, kendi medeniyet değerler sistemine dönmek için ciddi, kalıcı ve hayata dokunan tüm yönleriyle canlı bir ekonomik damarın yeşertilmesine bağlıdır. Bunun da iki sacayağı olmalı:
Biri, Müslümanların yaptıkları tüm alışveriş veya tüm ticaretin içine ahlaki müeyyidelerin konulması gerekir. Bununla Müslüman bilecek ki yaptığı alışverişle elde ettiği gelir İslam’ın ahlaki kurallarıyla elde edilmemişse o malın eninde sonunda bir belaya dönüşeceği bilinci verilmeli. Özel olarak da kişinin alışveriş yaptığı her malzemenin karının dünya zalimleriyle olan alakasını öğrenip ona göre hareket etmesi gerektiğinin bilinmesi lazım.
İkincisi, Müslümanların kendi içinde bir müşterek ekonomik imkanlarını oluşturmaları lazım.
İslam ümmetinin her yönüyle peygamberini örnek alması gerekir. İslam peygamberinin Medine’de yaptırdığı “Medine Serbest Pazarı” bu konuda bize ışık tutmalı. Çünkü bu pazarın Medine İslam devletinin temelini oluşturduğunu görüyoruz. Medine’nin daha önce var olan bir zengin pazarı zaten vardı. Devlet başkanı olan peygamberin aç ve çaresiz olan Ashabının ne sermayesi vardı ki Müslümanlara has bir pazar yerini kurdu? Kursa bile ne çıkardı ki denilmedi. Ümmetin bugünkü durumu aynıdır. Sadece o günün iktisadi ruhu yoktur.
Devlet başkanı olan peygamberimizin bu çıkışının iyi irdelenmesi lazım. Ümmetin bu çağda bu manada bir okuma yapamadığı kanaatindeyim. Taharet, abdest, namaz ve oruç gibi ibadetlerde O’nun örneğimiz olduğu gibi toplumsal ve siyasal anlamda da örneğimizdir. Örneklikte istidlal ettiğimiz ayetlerde geçen “Üsve” kelimesi uhrevi veya ibadi konuların ittibasında değil, komutanlık ve muamelede örnek şahsiyet için kullanılır. (Mu’cemul Meani)
Ama biz bugün çağdaş Müslümanlar olarak peygamberimizin (sav) “üsvesini” ibadet ve uhrevi işlere münhasır kılmışız. Halbuki Arap lügatinde toplumu sevk idare ve komuta etmeyi örnek alma manasına gelen “üsve” kelimesi söylenir.
Bu bağlamda tıpkı Medine’de o gün gayri müslimlerin Müslümanlardan kat kat fazla maddi güce sahip oldukları bir günde Müslümanlar kendi zayıf ekonomik imkanlarını oluşturdular. Onları örnek alarak, bugün çağdaş Müslümanların da kendi ekonomik güçlerine bakmaksızın kendi arasında bir ekonomik imkanı ve ruhunu oluşturmasıyla bu ekonomik buhrandan insanı kurtarabilirler.