Al-i İmran/161. ayeti kerimeyi “Teğellül” bağlamında ele alacağız: Ayetin nüzul sebebi şudur; Bedir ganimetleri arasında kırmızı kadife bir kumaş parçası vardı. Bir anlık o kumaş kayboldu. Münafıklar “Onu Muhammed kendine saklamış” demeleri üzerine nazil oldu.(İmam Nesefi)
Kesb konusunu işleyen ayet mahşer günü herkes yaptığı ihanetin karşılığını görecektir. Çok farklı manalara gelen Kur’anî kavramlardan ‘teğellül’ de kelepçelenmek, ihanet etmek, tutup bırakmamak veya elindekini gerektiği yerin dışında istimal etmek manasına gelir. Elindeki malı bir nimet ve nimete ihanet manasını da barındıran ‘teğellül’ü anlamaya çalışacağız.
İslam iktisadının en önemli konularından biri de şüphesiz ki kesb konusudur.
Bu manada mali teğellül, israf, cimrilik ve kazanmaktan ziyade elde bulunanı yerinde kullanıp kullanmamaya yönelik bir mali işlemdir. Bu yönüyle ümmetin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıların şüphesiz ki birçok sebebi vardır. Bu sebepleri küçük-büyük diye ayırırsak, büyük sebeplerden biri de mali imkanlarını gereken yerde kullanamamada yaşadığı mali ‘teğellül’dür.
Çünkü teğellül, sadece eldeki malı saçıp savurmayla sınırlı olmayıp, bilakis mali imkanları gereken yerde kullanmamayı da içerir. Bunun için ayetin ilk pasajında, “Nebiye teğellül yakışmaz” dedikten sonra umumi edatlardan olan ve her kim manasına gelen “men” ism-i mevsuluyla meseleyi umuma taşımış oluyor. Bu da bize işin en tehlikelisinin topluma bakan yönüyle içtimaî ve siyasal teğellül olduğunu göstermektedir.
Kur’an’ın kadrajından insan hayatına bakıldığında Kur’an’ın daha çok cem’(çoğul) sigasıyla olayların sosyal ve siyasal tarafı üzerinde durduğu görülecektir. Mesela; makbul imanı çoğul(Asır/3) metheder. Dalaletin de topluca olanını lanetler(Maide/78) tekili de (asr/2) husran sebebi göstermiştir.
Dünya insanının elindeki güç malzemeleri değişebilir. Silah ve güç noktaları da sürekli değişip durur. Toplumların değişmeyen en etkin gücü iktisadi gücüdür. Onun içindir ki Resul-i Ekrem, Medine İslam medeniyetinin/devletinin kuruluşunda askeri veya savaş hazırlıklarından önce “Bize ait bir pazar yerimiz var mı?” diye sorgulamıştır. Burada maddi zenginlikten farklı bir şey görünmektedir. O da ümmetin kendi maddi imkanlarında teğellül etmemesidir. Bir devlet başkanı olarak Resul-i Ekrem’in kurdurduğu “Medine Serbest Pazarı” ile daha önce var olup Yahudilerin kontrolünde olan Medine’nin eski pazarından ayrı, Müslümanlara ait bir pazar yeri kurmuştur.
Sermayesi az olan Medine serbest pazarını kuran Peygamber, maddi imkansızlıklarla biz bir şey yapamayız demedi. Çok radikal kararlar aldı. Birincisi, ilk olarak o bir “Serbest Pazar” kuruyor. O günden bugüne dünyada uygulanan en verimli pazar şekli olma özelliğini koruyor. İkincisi, dünya ayakta kaldığı müddetçe biz ümmetine hayatın bu tarafının ihmale gelmediğini göstermiştir. En önemli noktalardan biri ve yazımızın ana noktasını oluşturan kısmı ise, İslam toplumunun mali gücünü teğellül etmeden bu gücünü birleştirmeleridir. Bu, çok önemli.
Bütün bunları bir devlet başkanı sıfatıyla yaptığını okumamız çok önemli. Bu çok yönlü bir iştir. Bunun en önemli yönü sosyal ve siyasal algoritmada iktisat ve siyasetin bir bütün olarak bilinmesidir. Allah’u E’lem!
Ümmetin mali imkansızlıklarını Doğu ve Batı sermayesi ile kıyaslamak yanlıştır. Doğru olan Peygamberimizin yaptığıdır. Çünkü O, fakir ashabının mali gücünü, zengin olan Yahudi pazarına karşı bir araya getirerek onu yapmıştır. Peygamber; taharet, abdest, namaz gibi sadece ibadetlerde örneğimiz değildir. O; siyasi, iktisadi ve içtimai konularda da bizim örneğimizdir. Bugün ümmet olarak bu yönü zayıf tuttuğumuzu düşünüyorum.