Yeri ve göğü insana musahhar kılan Yüce Allah, faydalanması için de bir ölçü koymuştur. (Rahman/7) Dünya hayatında mali sınavda, şükredenlerle isyan edenler arasındaki fark, bir ölçü farkıdır. Temvil/mal edinmede ölçülü olmak, insanı diğer canlı varlıklardan ayıran özelliklerden biridir. Bu ölçüler içinde kişinin bulunduğu tercihle ya Yüce Allah’ı ve O’nun dinini, yahut da şeytan ve dostlarının yolunu tercih eder. Kendilerini yaratan ve rızıklandıranı bırakıp, muhtaç varlıkları Allah’a karşı tercih etmek, tercihlerin en kötüsüdür. Bununla kadir olan Yüce Allah’ın onlara indirdiği hayat nizamını bırakıp, Sosyalist veya Kapitalist sistemin mali sistemini tercih etmek de işte böyle bir tercihtir. Bununla büyük bir zulüm işlemiş oluyorlar. Onun için Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de onların bu değiştirmelerinin bir zulüm (Kehf/50) olduğunu beyan etmektedir.
Yüce Kur’an hayatın her alanında olduğu gibi, dünyaya mali bir sistem getirmiştir. Bu ilahi sistemin temel yasalarında malın, kazanma ve sarf etme yollarının kontrollü olmasıdır. Kazanma esnasında kendi kazanç yollarını toplumun menfaatiyle barışık, dayanışma ve yardımlaşma (Maide/2) içerikli olmasını şart koşar. Burada İslam iktisadının insana kazandırdığı bir mali ruh vardır. Bu ruhla oluşturulan bir mali tasavvur kişinin benliğini toplumun ali menfaatiyle derc eder. Bu ilahi temvil sisteminde “ben’in biz’de” kaybolduğu bir ruhi tekamül söz konusu. Maide/2’de “birr” ya da “ihsan” kelimesi yerine “teavun” kelimesinin tercih edilmesi muhteşem olmuştur.
Çünkü, teavünde, mali desteğin yanında yardımcı olma, hizmet etme ve koruma manaları (Lisanul- Arabi) da barınmaktadır. Verenin, verdiği desteğinde alana bir hizmet etme tasavvuru barındırmaktadır. Bu yönüyle oluşturulan bir yardımlaşmada, verenin alan üzerinde bir üstünlük tekebbürünün izine dahi rastlanılmaz. Bil’akis, imanın yüklediği bir hizmetçi tasavvuru barındırır. İmandan başka hiçbir ideolojik temayül bunu oluşturamaz.
İslami temvilde temel ilke şudur; ne sımsıkı mala yapışıp çakılmaya ne de kendini perişan edecek şekilde saçıp savurmaya yer verilmeyen bir ilahi sistem söz konusudur. (Furkan/67) ayetinde, kelimenin ölçü manasına olan “vezn” yerine “kıvam” mefhumunun seçilmesi manidardır. Çünkü, kıvam kelimesinin kavim, kıyam ve kaim kelimeleriyle kök harfleri aynıdır. Yani “kıvam” da toplumsal yapının ayakta kalması için yapılan bir ihya ve diriliş ruhunu içerir.
Biz, Aksa Tufanında bunu net bir şekilde görüyoruz. Gazze’ye yapılan yardımlarla ümmetin ihyası ve Müslümanların dirilişi söz konusudur. Bir toplum sınırsız bir mali iştaha başvuran bir toplum helak olur. Aynı zamanda, saçıp savurduğu zamanda da o toplum yok olur. İşte bu manada toplumsal helakı önleyici en muhteşem tedbir “kıvam” tedbiridir. Harcama ve biriktirmede temel kavramımız ve ölçümüz “kıvam” olmalıdır.
Kısaca, temvilde kıvamı bırakanın kıyamda kalması mümkün değildir. Temvil bağlamında kıvam’da (Furkan/67) olan ancak kıyam’da kalabilir.