Bir toplum, kendi mali bağımsızlığını gerçekleştirmeden tam bir siyasi bağımsızlığı elde edemez. İçinde bulunduğumuz global koşullar, dünyayı birbirine bağımlı hale getirmiştir. Bundan tamamen kaçınmak mümkün değil, dini bir gerekliliği de yoktur. Teavvun ve tesanüd, insanların ortak özelliklerindendir. Fakat Kapitalizm’in vampirliği ile olan ilişkiler teavvun yerine mali tahakküm söz konusudur. 

İnsanı diğer varlıklardan farklı ve üstün kılan özelliklerden biri de bilgi ve kazanımlarını doğarken üzerinde bulundurmayıp onu sonradan elde ettiği kazanımlarla sahip olabilme özelliğidir. Tüm bilgi ve becerisini, ahlaki meziyetlerini doğduktan sonra ilahi öğreti veya çevresinden alır. Bilgi ve becerisi beşer bazında sınırlandırılmamış. Elde ettikçe bilgisini sürekli artırabilen tek canlı türü yine insandır. Bunun için de “Leyse lil-insani illa mase’a” Bu sa’yin bereketinin elde edilmesinde din referansı yoktur. Yani insan yaratıldıktan sonra elde edeceği kazanımlar tamamen insani gayrete bağlı olup din referansına göre artıp çoğalmaz.

İktisadi ve siyasi bağımlı veya bağımsızlıkta böyledir. İktisadi ve siyasi bağımsızlıktan önce, kişilerde siyasal bir aklın oluşması gerekir. Diğer tüm canlılar güdülür ama insan güdülmeyip idare edilir.

Siyasal aklın bir ferdi, bir de içtimai boyutu vardır. Toplumsal tahayyül gücün yükseklerde olduğu toplumlar kendi kaderlerini tayın etmede edilgen değil etken konumda olurlar. Tahayyül gücün keyfiyeti kadar, kemiyeti de önemlidir. İşte bu tahayyül gücünü harekete geçiremeyen topluluklar, sömürü çarkın dişlileri arasında ezilmeye mahkum olurlar. Hatta zamanla bu eziklik ahlaki bir meziyete dönüşür ki bir insan için bundan daha alçak ve rezil bir hayat düşünülemez. İşte bir toplum bu halet-i ruhiyeye düştüğü zaman, zalimler için bayram olur. Kapitalist sistemler mali güçten önce, ontolojik olarak iktisadi ve siyasi köle pazarını oluştururlar.

Yani kapitalist sistemler tarafından insanları sömüren sistemleri kurarlar. Kapitalist sisteme göre “ihtiyaçlar sınırsızdır” mal ise sınırlıdır. İslam iktisadına göre ise “nimetler sınırsız, (Nahl, 18) ihtiyaçlar sınırlıdır”  İslam iktisat inancı, kapitalist sistemden ayıran en büyük fark işte budur.

İşte bu bağlamda bugün, Müslüman ve umumen ezilen tüm mazlumların kendi mali bağımsızlıklarını sağlayabilmeleri gerekmektedir. Bunun için bir öneride bulunacağım. Mesela; inşaat borsası kurarak böyle bir sistemle kapitalist sistemin toplum üzerindeki mali vesayetin altından çıkmak mümkündür.

Bin kişilik mali durumu gayet zayıf olan şahıslar bir araya gelip çarklarını döndürecek bir sermaye oluşturabilirler. En basitinden her biri beş bin TL ortaya koysunlar. İnşaat sektöründen anlayan üç kişilik bir heyet, bununla emlak alışverişlerini yapabilirler. Burada ciddi teknik dijital elektronik ve yapay zekâ imkânlarından da faydalanarak, para giriş çıkışlarını, harcanan paraların nereye, niçin ve ne kadar sarf edildiğini üyelerin tümünün telefonlarına bilgi gidecek. muhtemel zararları tamamen ortadan kaldıracak “iş teknik takibi” diye bir birim ile bu kontrolü sağlamak mümkündür. Bu işin en asgari düşük bütçeyle düşündüğümüz bunlar. Orta varlıklı şahıslar, mallarının tamamını elektronik kayıt sistemini kurarak bir karta yükleyebilirler.

Altı aylık havaic-i asliyesini temin ettikten sonra, kartlarını içinde bulundukları devlete “Murabaha” usulüyle versinler. Devlet faizsiz bir mali imkâna sahip olacaktır. Daha varlıklı olanlar milletlerarası daha geniş bir sahaya aynı sistemle başka ülke dışındaki şirket veya devletler ile rahatlıkla alışveriş yapabilirler. Ülke dışında yapılacak alışverişlerde kendi devletlerinin garantörlüğünde yapılmalı.

Şer’i sigortacılık sistemini kurarak da faizsiz bir iktisadi girişimde bulunabilirler. Bu sigorta sistemini yıllar öncesinde taslağını hazırladım. Bazı iş imkânı olan kardeşlerimize verdik. Benim taslağımdan iki yıl sonra Katar aynı sistemi ufak tefek farklılıklarla yürürlüğe koyarak şu anda şer’i sigorta sistemini devlet bazında kuran ilk ülke oldu. (Devam edecek)