Gazze, dünyadaki olaylar kadar, insan karakterlerini de ortaya çıkarmada ilahi bir mucize oldu. Gazze; HAMAS ve diğer direniş grupları, artık ümmetin ortak noktalarda bir araya gelebilmenin ne kadar önemli ve gerekli olduğunu gösterdi. Ümmetin ruhen ve kalben diri olduğunu da gösterdi. Evet, ümmet dipdiridir. Elhamdulillah! Yüz yıldır bastırılan bir toplumun diri kalması büyük bir nimet.

Geçen hafta Medine Mescid-i Nebevi’de imamın okuduğu hutbe ile bu cuma Mekke imamının okuduğu hutbe bize bunu göstermede örnek teşkil etmektedir.

Ümmetin en büyük sorununun velayet sorunu olduğunu tasavvur ediyorum. Ümmetin kendi yöneticileri gibi düşünmemeleri üzerine çok makale yazılması gerektiği kanaatindeyim. Toplum bilim açısından topluluklar bir vücut gibidirler. Toplumun yöneticileri bu vücudun başı, diğer geri kalanlar da vücudun kalbi ve ruhu gibidir. Bundan hareketle bugün ümmetin başı hasta. Hem de öyle böyle değil, tam hasta. Ama ümmetin kalbi ve ruhu diri. Hamdolsun.

Bu manada Müslümanların velayet(yönetim) makamına kimi getireceklerinin önemi bir kez daha kendini göstermiştir. Kur’an-ı Kerim’de veraset ve velayet konuları çok teferruatlı anlatılmıştır. Veraset konusunda yapılan hataların karşılığı günahla tedib edilirken, velayeti daha şiddetli bir şekilde mahşerde kişi kendisinin seçtiği liderin kimliği üzere olacağını ferman eder. “Yavme ned’u külle ünasin bi imamihim” (İsra/71) Ve bu işi, bu yönüyle hayat memat meselesi yapar. Evet, bunun bir inanç ve akideye taalluk eden boyutu vardır.

Kâbe imamının (17 Kasım 2023) cuma hutbesi ve duasını dünya Müslümanlarının kalbi olan Mekke-i Mükerreme’den, yani Beytullah’tan tercüme olması beni çok sevindirdi. Cemaat dinliyordu. HAMAS’a ve Gazze’ye yardım et dendiği yerde aminler göğe yükseldi.

Duadan etkilenip amin diyenler Allahu Ekberler çok içten söyleniyordu. Ben altmış bir yaşıma gelmişim, aminden ilk defa o kadar etkilendim. Hem ağladım, hem de çok sevindim. Ağladım, çünkü Müslümanlar Filistin’de İslam ülkelerinin yöneticileri tarafından istisnasız sahipsiz bırakıldığı için, içim içimi yedi. Fakat, tüm baskı ve sindirme politikalarına rağmen, başta imam olmak üzere tüm cemaat o kalabalıkta öyle bir tarafını belirttiler ki, gökteki meleklerin etkilendiklerini insan hisseder gibiydi.

Yine burada bir hakikatin altını çizmemiz gerekir. O da, velayet makamıdır.

Çünkü velayet ve temekkün hayatın dünyaya bakan yönüyle birinci derecede önem arz eder. Ne kadar diri olursak olalım başımızın da sağlam olması gerekir. Ümmetin başındakilerin istisnasız hasta olduklarını net bir şekilde öğrendik. Burada ümmetin fertlerine, velayet ve temekkün makamına getirecekleri insana bir kat daha dikkat etmelerini gerektirmiştir. Bunun vücubiyet içerisinde bir yükümlülük getirdiği bilincini yakalamamız lazım. Bizim bunu yakaladığımız gün, zalimlerin burnu yere sürtülecektir bi iznillah!

Her Müslümanın hayatının önünde ilahlaşmış cisim, para, kadın, makam, şöhret ve en tehlikelisi taassupkarlıklara(mezhep ve kavim) bir “La” demesi lazım. Bunu Yüce Allah namına, din, iman namına, Filistin’de payimal edilen namuslar ve parçalanan çocuk cesetleri namına yapmalıyız. Hayatında hiçbir yerde hayır çekmeyenin imanı tehlikededir.

Ümmetin başının hasta olması ruhumuzu çok sıkmamalı. Kalbimiz ve ruhumuz dipdiridir. Siyasal aklımızı bu manada müstefid hale getirelim. Yüz yıllarca bastırılıp batıya yönlendirilen bir toplumun ruhen ve aklen diri kalması mümkün değildir. Amma İslam ümmeti baştakilere rağmen kalben ve ruhen dipdiridir.

Önemli bir husus da büyük insanlık ailesinin mahşeri vicdanı, Filistin direnişi ile ihya olduğunu göstermesi bu asrın en büyük İslami kazanımıdır. Vicdan sahibi bir Müslüman olarak bu hakkı teslim etmek gerektiği kanaatindeyim.

Evet, ümmetin başı hasta, ama kalbi ve ruhu dipdiridir. Elhamdulillah!