İslam din olarak insanlara, merhamet ve hidayet için Yüce Allah tarafından gönderilmiş ilahi bir dindir. Bu dinin emir ve yasakları da ilahidir. İktisadi emirlerde bu ilahi fermanın içindedirler. Komünizm ve Kapitalizm ise yaşadığı zaman dilimi içinde, gördüğü olaylardan etkilenerek etki-tepki ilişkisi üzerine hayatı sınırlı olan bir beşerin görüşlerinden başka bir şey değildir. İslam iktisadının iyi anlaşılabilmesi için bu her üç iktisadın ontolojik cihetiyle sahiplerinin kimler olduğu anlaşılması gerekir.

            İktisad, İslami düşüncenin kula bakan yönüyle en önemli sacayaklarındandır. Bunun iki esası vardır:  biri sa’iy ve gayret, diğeri de haksız ve haram kazancın yasaklanmasıdır. İktisadın yaşanır hali, denetim ve korumadır. Beşeri sistemlerde denetim, devlet kontrolü ile sınırlı iken, İslam iktisadında hem devlet hem de imanın verdiği sorumluluk denetimi vardır. Matematiksel olarak bakıldığında bile İslam iktisadının denetim parametreleri, diğer her iki iktisattan daha çok ve kapsayıcıdır.

Komünizm ve Kapitalist sistemde devlet denetiminin ulaşmadığı veya karışmadığı her kazanç meşrudur. Bu her iki anlayışta müktesep meşruiyeti devlet belirler. Yani bunlarda iman, vicdan, merhamet, dayanışma ve yardımlaşma gibi insanı insan eden değerler sisteminin herhangi bağlayıcı tarafı yoktur. Hâlbuki İslam iktisadının merkezinde, söylediğimiz bu insani değerler vardır. Kapitalizm ve Komünizmin merkezinde ise menfaat/madde vardır.

İslam iktisadında varlıklı insanın malında yoksul ve mahrumun(Zariyat/19) bir hakkı olduğu emredilmiştir. Varlıklının malında yoksula ait olan bu malı vermeyen, her iki dünyada cezalı duruma düşer. (Tevbe/34) Ceza, işin topluma bakan yönü ve beşerin frenidir. Bu malı verebilmenin motoru ise ahlaki meziyetler giydirilmiş imanıdır. Bu hak, miktarı belirlenmiş durumda(Me’aric/24) kişinin inisiyatifine bırakılmış değildir. Zekâtını vermeyenlere Hz. Ebubekir (r.a)’ın savaş açmasını başka türlü anlamak mümkün değildir.

İslam, insan hayatının tamamını kapsayan cihan üstü bir oto kontrolü sağlar. Bu da yardımlaşma ve dayanışmayı inandırarak/sevdirerek sindiren bir iktisada sahiptir. Diğer iki iktisadi anlayışta zehirli bal gibi birtakım kelimeler dillendirilmiştir. Bunlar insan sevgisi, hümanizm ve hoş görü... gibi laflardır; işportacı edebiyatına konu olup hayatta hiçbir karşılığı olmayan boş sözlerdir. Hiç bir mana ifade etmeyen, hatta söyleyenin boğazından aşağı inmeyen ve başka başka niyetleri ele veren canavar bir pratiğe dönüşüyor. Yeri ve zamanı geldiğinde hoşgörü ve hümanizm savunuculuğunu yapan bu her iki iktisadi anlayış, sahiplerinin kanlı dişleri ve kirli pençelerini ezdikleri mazlumların derilerinde görmeyi söylemek hiçte ütopik bir tahayyül konusu değildir. Dünyanın en acımasız, en gaddar tavırlarıyla mazlum ve mağdurlara yardım yerine, damarlarında bitmek üzere olan son kan damlasını ve ellerindeki bir lokma ekmeği almak için dünyanın en etkili imha silahlarını kullanıp onları sömürmeyi, bir kazanç ve bir o kadar da hak(!) görürler. Ve bu manada şöyle derler; devletlerin merhameti yok, menfaatleri vardır!

Dünya Çin, Rusya ile AB, Fransa, Hindistan, İsrail ve ABD küresel güçlerin, iktisadi kazanç satrancına dönüşmüş durumdadır.

Son olarak Komünizm ve Kapitalizm kan emen, can alan, canavarca bir iktisadi görüşe sahip iken İslam iktisadı can veren, ruh bağışlayan adalet ve şefkate dayalı bir iktisadi yapıya sahiptir. Sorun Müslümanın bunu anlamama sorunudur. “De ki; Hamd olsun Allah’a, selam olsun seçkin kıldığı kullarına. Allah mı daha hayırlı yoksa ona şirk koştukları mı?” (Neml/59) vesselam.