İslam inancı açısından kişinin kazancı, Yüce Allah’ın elindedir. Kul, el emeği, gayret ve talebi sonucunda bunu elde eder. Rızık, kesbi ve kevni diye ikiye ayrılır. Kevni, Yüce Allah’ın tekvin sıfatı gereği “ol der, o iş oluverir” kaidesince kişinin ya elinde rızık ya da o rızkı elde etmede etkin olan becerikli bir yeteneği Yüce Allah kula verir. Kulun kendisine yaratılışta verilen yetenekle elde edilen rızka kevni rızık denir. Ama kesbi rızık, kulun gayret ve şartlarına uyarak rızkını elde etme yollarına başvurmadan elde edemeyeceği rızık çeşidine kesbi rızık denir.

Akaide giren bu hamur çok su ister. Başarabildiğim kadarıyla kısa ve anlaşılır bir seviyede ele alacağım. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim insanları muhatap almada; bazen, inanan-inanmayan şeklinde ayırım yapar, bazen de insanı cins olarak muhatap alıp ona göre de muamele yapar. Bu manada Yüce Allah Kudret sıfatıyla müminlerin velisi, kafirlerin düşmanı olduğunu zikreder. Fakat sünnetullah gereği insanı cins olarak “insanlar veya beni Adem” diye muhatap aldığı yerlerde ise, ayırım yapmadan, Rabbul-Müslimin değil, Rabbul-Alemin sıfatıyla tecelli eder.

Rızık, ecel ve kader gaybidir. Akaid kitaplarında yazılan bu konuyu izah ederken rızkın gaybi olan tarafı kevni olanıdır. Örneğin bir insanın rızkının %80’i kevni %20’si kesbi ise bu kul hayatında rızık konusunda fazla bir zorluk çekmez. Ama oranlar tersi ise o kulun kesbi olan rızka dört elle sarılması gerekir. Hiçbir insan kevni-kesbi olan oranı bilmediği için herkes rızkının peşinde koşar.

Yüce Allah kullarına karşı kendisini, Rabbul-Alemin, kitabını hüden lin-Nas, Peygamberini Rahmeten lil-Alemin ve Mekke(Kâbe)yi de hüden lil-Alemin diye takdim eder. Bu Ayetler kitabın ana artelleridir. Bunları usul üzerinden değerlendirdiğimizde Kur’an’ın ayetlerinde bunlar asıl, diğerleri ise, fer’ kalır. Bu konular esasın üstünde bir mana ifade eder. Usulde bunlara “üssül-Esas” denir. Üssül esastan olan bu kaideler sünnetullah’a girer. Yüce Allah’ın kudret sıfatından sual olunmaz. Ama sünnetullah ve adetullah sıfatları ise, kainata koyduğu genel kurallar olup, kulun fiillerine göre devreye girer.

Bu kurallar, kafir, mümin, zalim, alim, evliya eşkıya demeden herkes için genel manada aynıdır. Mesela, kışın kar ve fırtınaların olması, baharda her tarafın yemyeşil olması, evliliklerle çocuk sahibi olunması, yaşamak için oksijen, yemek su ve güneşten istifade etmenin hiçbir ayırımı olmadığı gibi... Bu nimetlerden istifade etmenin inanan veya inanmayan diye ayırımını Yüce Allah yapmaz. Bu konuda mühim bir hadise, Yüce Allah buna uymaya mecbur değildir. Evlenen gavura evlat verirken mümine vermeyebilir. Kışın yağış, yazın hava güneşli olur. Ama bunların tersini de celal ve kudret sıfatıyla yapabilir. Zaten zaman zaman bunlar olmuyor değildir. Kesbi rızıkta Yüce Allah’ın rezzak sıfatı (tamamen bağlayıcı olmasa da) kulun gayretine göre şekil alıp devreye girer.

Yani kul, rızkı elde etmenin yolları olan; gayret, düzen, şartlar ve usul gibi… Kaideler gereği tüm şartları yerine getirince Yüce Allah’ın Rezzak sıfatı devreye girer. Bir insan tüm şartları yerine getirdikten sonra tabiat gereği mal sahibi olur. Rabbul aleminin bundaki etkisi nedir? Diye bir soruya verilen cevap; yere ekilen bir tohumdan bir çok ürünü iade eden güç Yüce Allah’tan başka ne olabilir ki? Diye cevap vermek mümkündür.

Kısaca, rızık ve benzeri nimetlerin tamamında, sünnetullah, adetullah ve kudretullah ve Rezzak sıfatını iyi anlamadan rızkın Allah’tan mı kuldan mı olduğunu anlamak mümkün değildir. Rızkın kesbi olanı Yüce Allah’ın Rezzak sıfatının tecelli etme sebebidir. Her konuda olduğu gibi, Yüce Allah’ın Rezzak sıfatında da kulun gayreti bir talepten öteye geçmez. Yüce Allah Kadir-i Mutlak olduğu için, kul tüm şartları yerine getirdiğinde de yüce Allah rızkı vermede mecbur değildir. Onun için her işimizi yaptıktan sonra sonucunu Yüce Allah’tan talep etmemiz gerekir. Biz buna mecburuz. Tüm şartlar yerine gelse bile, ya sınanma ya takdir ya da Yüce Allah’ı gazaba getiren herhangi başka bir amel sebebiyle kulun rızkı kısıtlanabilir. Bunun için her hal u karda kul Yüce Allah’a yalvarmayı ihmal etmemeli. Bundan dolayı “eğer duanız olmasaydı Allah size ne diye değer versin ki” Furkan/77