İslam’da, zenginliğin ganiy boyutu istenen, istiğna boyutu olan mali doyumsuzluk ise yerilendir. Her iki kelimenin kök harfleri aynıdır. Muhayyilesi ve tasavvurun sonucu itibariyle farklı noktalara gidilmesi üzerinden Kur’an farklı bakmaktadır.  

            Kelimenin aslı “G-N-Y” kök harflerinden oluşan Arapça sulasi bir fiildir. Bu kelimenin istif’al babı istiğna olarak gelir. Bu kalıpla Kur’an-ı Kerim’de dört ayeti kerimede geçmektedir. Kelime, bu kalıpla Yüce Allah’a bir yerde atfedilmekte (Teğabun/6) olup insana üç yerde atfedilmektedir. (Abese/5, Leyl/8, Alak/7) Yüce Allah’a atfedilen yerde “tüm mülkün ve zenginlik kapılarının O’nun elinde olduğu, mal ve mülk edinmede kimseye muhtaç olmadığı gibi anlamlara gelir.

İnsana atfedilen yerde ise kişinin elindeki malla kendini kimseye muhtaç görmeden, malı kendi imkan ve aklıyla kazandığı ve bununla kibirlenip böbürlenen bir portle ile tavsif edilmektedir. Bu manada insanın elindeki mal, sahibini hakkın karşısında kendini en akıllı, bilgili, bağımsız ve güçlü görmeye çalışması azgınlıktır. Kişiyi eninde sonunda İslam’a ve Müslümanlara karşı kendini yeterli görüp fiilen ve fikren İslam’ın karşısında kendini bağımsız görmeye evrilen bir isyan aracı olmaya sürükleyen bir varlık halidir.

Bu konuda Kur’an-ı Kerim malın biriktirilip çokça olduğu hal hakkında “künuz” veya “hazain” diye varlıklı olan bir okuma yapılmaktadır. Bunun en tipik ve sembolik noktası Karun’dur. Karun’un da ayeti kerimede en bariz olarak tarif edilen bağiliğini, “indi” deyip “kendim kazandım” diye bir haleti ruhiye içinde tarif eder. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’de, “Gani” ve “Ganimet” şeklinde zengin olmayı çağrıştıran varlık hali yerilmiyor. Çünkü Yüce Allah’ın isimlerinden biri de “Ganiy” ismi celalidir. Aynı zamanda cihad sonucu elde edilen mallara da “ganimet” denilmesi de bu manada helal kabul edilmektedir. Bu bağlamda kök harfleri aynı olsa da “ganiy” ile “istiğna” birbirinden farklı şeylerdir. Müslümanların ganiy hali, onlara mukavemet/güç kazandırır. Ganiy ve ganimet, mala olan isteği ve talebi ilahi din ve davayla sınırlı ve amaçlı bir taleptir. İstiğna ise talep kendi nefsi için, sınırsız ve doyumsuz bir istek ve en tehlikelisi de zenginliği kendinden bilme tekebbürü ve tefahürüdür.

Birincisinde şükrü, ikincisinde isyanı tezyid eder. İşte bunun içindir ki, Hz. Süleyman’nın (AS) dünyada kimseye verilmemiş malına mal katmayı Yüce Allah medih etmiştir. Ama Karun’un mal sahibi olmasını Yüce Allah yerden yere vurmaktadır. Yani din ve dava adamı olan Müslümanların malı çoğaldıkça şükrü artar ve davasının mukavemetine bir vesile kılar. Ama Karun gibi elindeki malın, kendi elinin bir becerisi olduğuna inanan kişiyi ise kibre, ucba ve mağrurluğa sevk eder. Demek ki, ganiy vasfı övülür, istiğna ise yerilir. 

Çünkü bu iki zenginlik arasında bir ideal farkı vardır. Biri malın kendisine ait olmadığı bilincine sahiptir. Sahibi olduğu mal artıkça Yüce Allah’a karşı şükrünü ve kullara karşı da mütevazılığı artarken; diğeri ise, malı kendi bilgi ve becerisinden bildiğinden, malı onu Yüce Allah’a karşı isyana, kullara karşı kibir ve gurura sürüklemektedir. Karun ile ilgili ayetlerden biri; “ (Karun, kavminin nasihat dolu sözlerine karşı,) “Bu (büyük servet) ancak bende olan bir bilgi(ve beceri) dolayısıyla bana verildi” dedi. ( O nankör Karun) bilmez mi ki, kendinden önceki nesillerden(zenginlik bakımından) ondan daha üstün, topluluk bakımından ondan daha fazla(olan, şımarık ve nankör) kimseleri helak etmiştir. O mücrim(kafir)lere, (kınayarak soru sormanın dışında) günahlarından sorulmaz” (Kasas/78, Kasas/78-82)

 Kısaca biri malına, din ve dünyasına bir araç tasavvuru içinde bakarken, Yüce Allah’tan biliyorken, diğerinde ise malını hayatın merkezine alarak, kendi bilgi ve beceresinin ürünü olarak bilip kibre, mağrurluğa ve dolayısıyla isyana iten bir güç olarak bakar. Birisinin tepe noktasında Peygamber, diğerinin tepe noktasında ise Karun bulunmaktadır. Buna göre herkesin elindeki mal, onu ya Rahman’a doğru yükseltmekte veya şeytana doğru alçaltmaktadır.