Konuyu; Hz. Yusuf (as)’un ilk yedi yılda aldığı tedbirleri esas alarak anlamaya çalışacağız.
İslam iktisadında müktesib iki ana akım vardır. Bunlar, emekte “Sa’y” ve israfı önleyici tedbirlerdir. Önleyici tedbirler, diğer mükteseb sa’ylerden önce gelir. Çünkü Yüce Allah, yaratacağı bir canlıdan önce onun rızkını gönderir. Önleyici tedbirler ya alınmaz ya da ihmal edilirse işte o zaman açlık, sefalet, yokluk ve yoksulluk baş gösterir. Bu dün de böyleydi bugün de böyledir. Müslümanların önleyici tedbir almaktaki bazı basit, etkisiz, hantal uygulamalarından bahsetmeyeceğim. Muasır mütlef sorunları giderici bazı mali tedbirlerin alınması için İslam hukukçularının asra uygun içtihatlar geliştirerek bir takım teknik çalışmalar yapmaları gerekir.
Bu manada bilgiler Kur’an ve sünnetle çelişmediği müddetçe İslami kaynakların yanı sıra, Batılı ve Doğulu gayri müslimlerden de bir kısım yöntemleri almada cesur davranmalıyız. Mesela banka havale yöntemleri gibi... Hizmetler ve bu hizmetlerden alınan ücretleri misal verebiliriz. Çünkü büyük insanlık ailesinin sahip olduğu ve tevhidle çelişmeyen her bir faydalı bilgi, ilahi bir armağandır. Bu ilahi armağana önce ulaşanların Müslümanlar veya gayri müslimler olmasına takılmamalıyız. Yani dünyadaki her bir faydalı işin Yüce Allah’ın kullarına yaptığı bir bağış olduğunu bilmemiz gerekir.
Alınacak tedbirlerin ezber bozan cinsinden olması gerekir. Hz. Yusuf (as)’ın bir Nebi tahalluku içinde ilk yedi bolluk yıllarında tedbir alması önem arz eder. Çünkü İslam iktisadının iktisab pramitinin temel taşı ahlaki kazanımlardır. Ve Hz. Yusuf (as), bolluk günlerinde açlığı kendi nefsinde tatbik etti. Bunu önce nefsinde tatbik etti. Daha sonra meydana gelecek açlığın insanın yapısı üzerinde nasıl bir iz bırakacağını iyi hissedecekti. Evet, bollukta israf etmeden az yemeyi becerebilmek büyük bir ahlaki meziyettir. Bu üstün ahlaki meziyetle yetinmek iktisadi açıdan yeterli değildir. Bir de bu işin nasıl olduğunu ruhunda hissedebilmek. Bunun için “Hafizun Alim” demesini bir de bu yönden değerlendirmemiz gerekir. İşte bu bilgisiyle ezber bozan bir tedbire başvurdu. O da, hububatı başağında bırakan bir tedbirdi. Halbuki o günün şartlarında daha önce hiç uygulanmış bir yöntem ve alınmış bir tedbir değildi.
İlk yedi yıl bollukta Hz. Yusuf (as) kendi yiyeceğini günlük iki öğünden bire indirirken, topluma tedbir almayı ise, kıtlık yıllarına bırakmıştı. Günümüzde bireysel liberalizm ve kapitalizm çağında, şahsi menfaatı ilahlaştıranlar anlayamazlar. Bu dümen suyuna kendini kaptıran Müslümanlar da bunu anlamazlar. Konular hakkındaki ayetlerin toplumsal yapıyı içermesi de önemli bir husustur. Mesela 12/43. Ayette “Fe-Ersiluni” Melik gönderdiği halde. Bunun iki sebebi olabilir; Melike hürmeten ve siyasal akılla konuştuğu ya da toplum namına yapılan bir elçilik olduğu için alınan tedbirlerin toplum namına yapıldığı anlaşılmaktadır.
Batı kapitalizmi ve Doğu sosyalizmininin ortak tanrısı mali güçtür. Batı kapitalizminde mali güç, her şeye yön veren bir ilah iken, Doğu sosyalizminde mal herkesin her istediğinde ulaşamayacağı dokunulamaz bir ilahtır. Ona ancak devlet gibi bir kurum dokunabilir. İslam iktisadında ise, mali güç insanın emrinde bir hizmet aracıdır.
Toplumsal yaşamda mal insana hizmet eden bir aygıttır. İnsan mal için değil, mal insan içindir. Gelir kaynaklarının en bereketli yöntemi bolluk zamanında alınan iktisadi tedbirlerdir. mali tedbirlerin ezber bozucu mega projeler olması gerekir. Batılının zihin dünyasında mali kazanç hayatın merkezinde ve bu mali tasavvurda ihtiyaçlar sonsuz kabul edilir. Bu bağlamda bir tüketim toplumu oluşturulur. Halbuki İslam’da “havaici asliye” denilen her evin belirli zaruri ihtiyaçlar dışında bir alım yapmak gibi bir lükse ve dolayısıyla israfa girmesi iyi karşılanmaz. Yusuf/43. Ayete bir de bu yönden bakarak günün en büyük mega projesinin önden alınan mali tedbirler olduğunu unutmamalıyız.