İslam iktisadının akıl boyutunu anlamaya devam ediyoruz. “Her şeyin hazineleri sadece bizim katımızdadır ve biz oradan indirdiğimizi belirli bir ölçüye göre indiririz” Hicr/21
Malın ruha, akla ve gönle dokunan tarafı vardır. Yüce Allah’a karşı kulluk görevlerimizin tümünün temel esasları vardır. Bu anlamda, İslam iktisadının da temel esasları vardır. İşte bu temel esaslar, iktisadın akli boyutunu oluşturur. a) Kişinin yapacağı ticaret hakkında bir ilmi alt yapıya sahip olması gerekir. b) Yapacağı ticareti bilenleri ile istişare etmesi gerekir. c) Yapılan ticaretin fıkhi boyutu hakkında ciddi bir araştırma yapması gerekir. d) Müşareke usulü bir ticaret ise, sağlam, güvenilir, o iş hakkında birikimi olan en az iki şahidin şahitliğinde bir antlaşma metninin hazırlanıp taraflarca tasdik edilerek şahitler huzurunda ve şahitliğinde bir mutabakatın olması gerekir. e) İşletme kâr ettiğinde kârından, zarar ettiğinde zararından o şahitlerin haberdar edilmesi gerekir. f) Ortaklık yapanların toplumsal kuvvet ve varlık göstergeleri birbirine yakın olması gerekir. Zamanımızda bu hususa çok dikkat edilmesi gerekir. Buna ailevi, ahlaki, ekonomik ve siyasi yönler de dahil tüm bunlara dikkat edilmesi gerekir. g) Bu gibi ticaretin denetime tabi tutulması gerekir, yani işi denetleyen bir heyetin olması şart koşulmalı. h) İslam ve Müslümanların yönetimde olmadığı zamanlarda, şahsi veya ailevi şirketlerin gelirlerinin kaçta kaçını Dini Mübin-i İslam’a vermenin farz olduğunu tebyin edilmesi gerekir. Kendini dini tebliğ ve davete verenlerin Müslüman tüccarın kazancı üzerinde hakkı olduğuna dair mübeyyen olarak belirlenmesi gerekir. Davet ve davetçinin izzet ve şerefi muhafaza edilecek bir fıkhın geliştirilmesi gerekir. Bu işin “amiline aleyha”sı olmadan ticaret yapmanın caiz olmadığına dair belirgin, anlaşılır fıkhi içtihatların geliştirilmesi gerekir. Her hususta Müslümanın hayatının başıboş bırakılmaması gerekir. Hele hele mali işler başıboş bırakılırsa, kulun mala olan hırsı onu davet ve tebliğin tüm yönlerinde menfi yönde etkiler. ı) Zekâta muhtaç olanlara her sene zekâtı verip fakiri o halden çıkarmayan hantal zekât dağıtımı yerine asrın ihtiyacına göre fıkhi bir ayar verilmeli. j) Fıkhen şahsın inisiyatifinde olan ticarete bir limit belirlenmeli. O limitin üstündekilerin bu mali heyete “amiline aleyha” gibi kurulmuş heyeti mutlaka belirlenmesi gerekir.
Mesela, Zekat ve fitreyi ne yapacağını bilemeyen fakire vermek yerine, o fakir(ler)in yararına olacak şekilde gelir getiren bir toplumsal kalkınma tasarruf fonunun oluşturulması gerekir. Bu konuda ulema cesur, makul ve çözüm getiren ictihadları geliştirmede muasır ihtiyacı giderici adımlar atmalı. Bu açıklamaların sorumluluğu şahsıma ait birer açıklamadan ibarettir. Bunlar şahsımı bağlayan kişisel muhayyelimdir.
Bu hususta özel bir fıkhın oluşturulması elzemdir. İslam hukukunun yönetimde olduğu fıkıh ile yönetimde olmadığı fıkhın ayrı olması gerekir. Evet, bu konu genel manada fıkhımızda mevcuttur. Fakat asrımızın ihtiyacını giderici mahiyette değildir. Var olanlar, daha da geliştirilerek yeniden tebyin edilmesi gerekir.
Şartlarına riayet edilmediği takdirde, o ticaretin sonunun mutlaka kötüye gideceğinin ve bunun da caiz olup olmadığına dair fıkhi hükümlerin belirlenmesi gerekir. Namaz, oruç ve hac gibi ibadetlerin şartlarına riayet etmeden, nasıl ki bu ibadetler sahih olmuyorsa, aynen ibadetler gibi, şartlarına riayet edilmeden yapılan ticaretin de o oranda sahih olup olmadığının belirlenmesi lazım. Bu konuda aziz İslam âlimleri ahlaki tavsiyelerle beraber, kişinin anlamadığı bir işin ticaretini, güç yetiremediği kişi/kişilerle ticaret yapmayı, şartlarını yerine getiremediği bir ticaretin menedilmesi için zamanın ruhuna uygun muasır birtakım içtihatlar geliştirmesi gerekmektedir.
İslam iktisadı, bireysel alana terk edilecek kadar basit bir alan değildir. İktisad ve idari işler, toplumsal yapının temel taşlarıdır. Bunlar ferdin vicdanına bırakılamaz. Kur’an, mali ve idari konuları cemi/çoğul sıygasıyla emretmesini zihin dünyamızda iyi tasavvur etmeliyiz. Mesela, zekatla ilgili
“اقيموا الصلوة واتوا الزكاة” Yine “والعاملين عليها” Ayeti kerimelere dikkat ettiğimizde hem vermede hem de zekâtı toplamada cem’ sıygasıyla zikredilmektedir. Yani mali imkânların topluma bakan yönü olduğunu göstermektedir. Bu fıkhı oluşturmadan, ferdin ticarette yaptığı tüm yanlış hamlelerde ilim ehlinin de bir sorumluluğu vardır. Böyle muasır bir fıkha uymada da münferit tüccarların sorumluluğu belirlenmeli. Davet ve davetçinin tebliğ ve davetiyle ilgili açıklamalar yapıldığı gibi, davet ve davetçinin malın akli boyutu da ele alınmalıdır.