Konuya alt yapı oluşturan bir takım teknik bilgilerle anlamaya çalışacağız.
Ayeti kerimede bulunan “sadaka” kavramından zekat ile beraber fitre sadakalarını da kast ettiği konusunda ulemanın ittifakı vardır. Devamla, “lil-Fukara” ayeti kerimede bulunan “Lam’ı” lam-ı temlik olarak kabul edenler aynı zamanda vav-ı atıf ile tüm sekiz sınıfa dağılımı şart koşarlar. Bu görüşün bugün itibariyle ilmi teknik açısından uygulanma imkanı yoktur. Mesela, kölenin bulunmayışı bu sebeplerden biri. Müellefe-i kulub’u Hz. Ömerin zekattan vermeme hadisesini çok manidar buluyorum. Bu manada zekatın bu sekiz sınıfa ortak paylaşılarak verilmesinin şart olmadığına dair sahabenin icması hasıl olmuş oluyor.
Hz. Ömer böyle bir içtihatta bulunduğunda Ashabın fukahasından herhangi bir itiraz yapılmadığı için bu icmaya giriyor. Üzerinde icma edilen ihtilafsız icma Ashab’ın icmasıdır. Bir de zekatı veren eğer devlet değil de malın sahibi ise “Amilin” sınıfı da bu durumda olamaz. Bu sınıf için temellüğün şart koşulmasının mümkün olamayacağı netleşmiş oluyor. Eğer devlet İslam hukukuyla idare ediliyorsa amiller sınıfının olması şart olur.
Başka bir husus da bu durumda zekat hissesinden önce amil olanlara verilen meblağın ne olduğunun bilinmesinin önemli olduğu kanaatindeyim. Amillere verilen mübeyyen ve mukayyed bir ücrettir. Önce Amillerin ücreti verilir. Daha sonra diğer yedi sınıfa zekat malı dağıtılır. Amillerin ücreti her alınan zekat malından verilmez. Ama diğer yedi sınıfa her alınan zekat malından verilir. Amiller zengin olsalar da ücret alabilirler. Ama diğerleri muhtaç oldukları zaman ancak alabilirler. Amillere verilen ücret, bugünkü deyimle belirli bir maaşla çalışırlar.
Yani burada iki fıkıh konusu önümüze çıkıyor. Biri, zekat toplayan amil (insan) zengin de olsa maaşını zekat malından alabilir. İkincisi, amillerin zekat malından, maaşından fazla alamıyorlar. Ama diğer muhtaç yedi sınıf için, belirlenen nisap miktarı mala ulaşamayıncaya kadar, her toplanan zekat malından alabilme hakkına sahiptirler.
Teknik alt yapıyı anlamaya devam edelim. İmam Şafii’ye göre toplanan her zekatın bu sekiz sınıfa dağıtılarak verilmesi gerekir. Bu da “lil-Fukara-i” deki lam’ı, temellük lam’ı kabul etmesiyle alakalıdır. Bu böyle olunca her zekatın sekiz sınıfa dağıtılması gerekir. Cumhura göre, ayette bulunan mana şöyledir; zekat bu sekiz sınıfa verilir. Bunlardan başkasına verilemez demektir. Yoksa bu her sekiz sınıfa ille de dağıtılmalıdır diye ayet bunun için inmemiştir. Ayet zekatın başta fakirler olmak üzere bu sekiz sınıftan herhangi bir sınıfa verilmesi için inmiştir.
Bu ayet sınıflar arasında zekatın verilmesini muhayyer bırakma manasını içeriyor. Yani bu ayet zekatın verilebileceği sınıfları açıklamak için inmiş, onların arasından hangilerine verileceğini açıklamak için inmemiştir. Bu görüş, Şafiiler dışındaki Cumhurun görüşüdür. Zekatın bu zikredilen sınıflar içinde bir tek şahsa verilmesinin caiz olduğunun elif lam ile marife kılınan cemi’ “El-Fukara” kelimesinin başındaki lam’ın bu manası üzerinden buradaki lam’ın bulunması fakirlerin cinsidir. Bundan hareketle, bu cinsten birine vermekle cinse verilmesi gerçekleşir.
Bundan farklı bir bakış da şöyledir: Buradaki “lam”ın lam-ı istiğrak olarak kabul edilmesidir. Böyle olunca, ayetin manası, elinde zekatı olan onu bütün fakirleri bulup onlara vermesi gerekir. Ya da istiğrak manasında kabul edildiğinde mananın şöyle olması gerekir: Her zekat her bir fakirin hakkıdır. Bunu da mümkün ve makul görmek mümkün değildir. Ancak vakaya mutabık mana şudur: Zekatı hak edenler bu sekiz sınıf insanlardır. Bu şekilde mananın verilmesi; hem mana itibariyle hem de vakaya mutabık gelmesi açısından daha doğru bir manadır. “El-Fukara” kelimesindeki lam’ın lam-ı tarif olup, istiğrak lam’ı olmadığı bir hakikat olarak mübeyyen olur.
Bu zekat aynı zamanda diğer vacip fitreler için de geçerlidir. Kelimede bulunan “Sadaka” kelimesinin hikmeten hem sadakayla alakası hem de verilen bir mali ita manasını içerdiği gibi, vacip olan fitre sadakasını da içerdiği şeklindedir.