Kur’an-ı Kerim’in akla verdiği önemi anlamaya çalışacağız.
Kur’an akla çok önem verir. Kur’an’daki araştırmama göre, aklın anlam keşfetmesinde birinci, değerler sisteminde üçüncü sırada yer aldığı sonucuna vardım. Şöyle ki; Kur'an’da sekiz yüz elli altı ayet imandan, yedi yüz elli ayet amelden ve yedi yüz on dört ayet de akıl ve onu çalıştırmaktan bahseder. Meseleye evleviyet-ehemmiyet esası üzerinden baktığımızda, önce iman, sonra amel daha sonra da akıl gelir.
Akıl olmadan iman ve amel olmaz. Anlam keşfi ile sorumluluğun aynı olmadığını düşünüyorum. Akıl üzerinden algı ve olgulara ulaşmak ayrı, ama salt manada zeki olmakla iman etmek farklı şeylerdir. Buna göre akıl, bir keşfetme aracıdır ve bu manada imandan öndedir. Fakat, Allah’a iman, değerler sistematiği bakımından akıllı davranmaktan daha hayırlı ve daha değerlidir. Yani aklı az çalışıp iman eden ile, aklı çok çalışıp iman etmeyenin Allah katındaki değeri bir değildir. Bu manada iman etmeyen aklı Kur’an akıldan saymıyor ki değer versin. Çünkü, Kur’an’da akıl, vahyi ilahiye bağlanan bir zihin olarak kabul edilir. Kur’an, vahye bağlanmayan akla akıl demediği gibi değer de vermez.
Başka bir konu da aklı çalıştırma meselesidir. Kur’an aklı çalıştırmayı ikiye ayırır. İnanan insanlara “ يا اولي الااباب” (Bakara/179) gibi hitap ederek Müslümanın zihin dünyasını çalıştırmaya davet eder. Nimet ve ilahi emre karşı yapılan nankörlüğü de mesela; “ياايها الانسان ما غرك بربك الكريم” (İnfitar/6) gibi hitaplarla, nankörlüğü bırakarak imana davet edecek şekilde aklı çalıştırmaya davet eder.
Yüce Allah’ın emirleri her yerde ve her şeyden daha üstün ve bağlayıcıdır. Akıl da buna dahildir. Akıl bunları anlayıp kabul etmekle yükümlü bir hizmet aracıdır. Bundan öteye giden aklı Yüce Allah akıldan saymıyor. (Ankebut/63)
Akıl, Kur’an’da sürekli fiil ve bu fiilin de daha çok muzari olarak gelmesinin siyasal zihin açısından iyi tasavvur edilmesi gerekir. Demek oluyor ki Yüce Allah, bir siyasal aklın iş yapmasını ve yaptığı işi sürdürerek kesintisiz olarak bir istimrarı taşımasını gerekli görür.
Bu manada Kur’an’a göre faal bir aklın üç sacayağı vardır: Sırasıyla bunlar, tezekkür, tefekkür ve tedebbür. Tezekkür; var olanı hatırlatma, tefekkür; içinde bulunduğu anı iyi değerlendirebilme, tedebbür de gelecek ile ilgili tedbir alma demektir.
Bu üç sacayağıyla, kişi geçmişiyle, içinde bulunduğu anı ve bir sonraki zaman dilimi olan müstakbel arasında sağlıklı bir köprü kurarak akleden bu üç noktayı fehim ve idrak eden bir akla aklıselim denir.
Buna göre, geçmişinden kopmadan, günü iyi değerlendirebilen ve yarın için de ciddi tedbir alacak şekilde siyasal akıl, insanı, İslami dava içinde faal kıldığı oranda aklın sacayakları sağlam kabul edilir.
Yoksa, geçmişe takılıp, hal ve müstakbelde herhangi bir tasavvuru olmayan ya da geçmişini inkar veya aleyhtarlık ederek günü birlik bir takım spesifik ve epistemolojik yöntemlere sarılan akıl da sakattır. Yine geçmişi unutmasa, içinde bulunduğu anı da en iyi değerlendirebilse bile, gelecek ile ilgili kalıcı, aktif ve davayı koruyucu tedbiri alamayan siyasal akıl da nakıs bir akıldır.
Kur’an’ın tasvip ettiği siyasal akıl, tevhidin geçmişinden kopmadan, geçmişin bazı konularını kendi zamanı içinde değerlendirilmeli. Onu sürekli temel bir kaynak kabul edip ondan beslenmeli. İçinde bulunduğu anı da kendi şartları içinde iyi tasavvur edecek, yeni yeni içtihatlarla dava heyecanı canlı tutulmalı. Gelecekte çıkacak muhtemel olumlu veya olumsuzluklara karşı ön hazırlıklı olan bir siyasal aklın sacayakları bu oranda sağlam kabul edilir.
Kur’an böyle bir tematik içinde” hatırlatmayı “ افلا تذكرون” (Yunus/3) kişinin içinde bulunduğu anı iyi tasavvur etmeyi “افلا تتفكرون” (En’am/50) Gelecekte vuku bulması muhtemel olan gelişmelere karşı da “ افلايتدبرون (Muhammed/24) diye zikreden ilahi uyarıları bir de bu manada anlamaya çalışmalıyız. Üçü de siyasal aklı çalıştırmada aynı manayı ifade ederek aklı çalıştırmaya matufken, taşıdıkları siyasal hikmet bakımından bir takım nüans farklarıyla birbirinden ayrı zenginlikleri barındırmaktadır. Bu siyasal hikmetleri bulundurmakla toplumsal tasavvur açısından, insanın siyasal zihin dünyasında her bir zaman kendi şartları içinde farklı çalışma yöntemlerini gerektirdiğini bilmeliyiz. İslam’da tecdid ve ictihad bunun için vardır.
Bu makalede Kur’an’da akıl, aklın sacayakları ve onu çalıştırmanın neler olduğunu bir nebze anlamaya çalıştık.