İslami bir sistemde, gayri müslimlerin parti kurarak kendi haklarını savunma ve dinlerini yaşaya bilmenin imkan ve hükmünü anlamaya çalışacağız.
İslam hukuku, gayri müslim veya azınlıkların haklarını konu alan bölümlerle doludur. Bu hakların başında kendi dinlerini yaşayabilme özgürlüğü gelir. İslam hukukunda insani temel hak ve hürriyetler ile ilgili çokça kitap yazılmıştır. Fıkha sistematik getirildiğinden beri İslam hukukçuları bu konu üzerinde titizlikle durmuşlardır. İslami sistemin bu anlayışından hareketle, gayri müslimler kendi dinlerini korumak ve haklarını savunmak için bir dernek, vakıf ve parti gibi bir oluşuma elbette gidebilirler.
Müslümanların millet meclisinde gayri müslimlerin bir gurup kurmalarını İslam yasaklamıyor. İslam Medeniyetinin bu yönü kendisini beşeri uygarlıklardan ayıran en büyük alameti farikalarındandır. Çünkü medeniyet, kendisi gibi düşünmeyenleri içinde barındırarak, onların akıl, nesil, can, mal ve düşünce özgürlüğünü veren bir adalet, şefkat ve merhamet topluluğunun yönetim yapısıdır.
Beşeri Uygarlık ise, kendileri gibi düşünmeyenlerin sesini kesip kendi sistem ve düşünce biçimine herkesi uymaya mecbur kılan bir icbari/baskı yöntemidir. Dün de böyle idi, bugün de.
İslam’ın dışında kalan tüm hakim güçler böyledir. Ama İslam medeniyetinin amentüsü, Yesrib’in Medine’ye iklab edilerek kurduğu İlk Medine site devletidir. Ve daha sonra bu manada tarih içinde bazı eksik ve aksaklıklar olsa da yüz elli yıl öncesine kadar yaşanarak gelmiş bir tarihi geçmişe sahiptir.
Aslında burada yeni bir inovasyon paradigmasına gitmeye gerek yoktur. Yeter ki insanımız tarihini keşfedebilsin. Bunu bazıları methederken, zaman ve mekan olarak o devreyi ulaşılamayan bir etnisite gibi görüp ayrı bir illüzyon tasavvuruna gidenler olsa da dediğimiz gibi, yaşanmışlık tecrübesiyle tüm hakikatler göz önündedir.
Bunu unutmayalım ki, elimizdeki bu ilahi sistem, bize çağlar ötesinden mirastır. Hakkın ve hakikatin hakimiyeti için en kıymetli kanları kardeşlerininkiyle beraber dökülen yerlerdir bastığımız bu cihan. Yirmisinde dul, anne karnında yetim, çocuk yaşta öksüz kalanların göz yaşlarının alın teriyle birleşip yağan yağmurlarla nice Yesrib’lerde medeniyetler kurulmuştur. Ve bugünler, uçup giden bir kuş değil, ufuktaki ışığıyla bakabilen her mazluma sürekli göz kırpan bir ışık olarak imdada yetişmiştir. Haberin olsun. Göz yaşlarını alın teri ve akıl dalgalarıyla birleştirebilenler, tarihi geçmişte bırakmayıp bugün ve yarına çekebilenler ancak tahayyül edebilirler. Bu tahalluk tefekkürü ve düşünce tasavvuru olmadan bunları konuşmak afaki ve hamasi birer tahayyülden öte bir şey ifade etmeyecektir. İşte İslam böyle bir adalet dinidir.
Çünkü İslam dininin ibadetleri Müslümanlar içindir ama adalet ve diğer beşeri değerler ise cihanşümül olup, tüm insanlık ailesini içine alacak kadar geneldir. Buna rağmen eğer, gayri müslimler İslam dininin hakim olduğu bir sistemde parti gibi kendi haklarını savunan bir çalışma içine girmezlerse, ya islami sisteme teslim olmuş veya İslami rejmi kabullenmiş olurlar. Böyle olunca da artık haklarını savunmak için bir teşkilatlanmayı anlamsız görmüş oluyorlar.
Burası önemli bir detaydır. Gayri Müslimler kendi haklarını savunmak ve inançlarını yaşayıp kaybetmemek için İslami sistemde dernek, vakıf ve parti gibi teşkilatlar kurduklarında dinlerinden çıkıp Müslüman olmuyorlar. Mesela, kendi partilerine oy verdiklerinde, bu oyları İslami sisteme vermiş olmuyorlar. Bu partiyi kuranlar, üye olanlar ve oy verenler, tüm bu yaptıklarıyla kendi dinlerinden çıkıp Müslüman olmuyorlar.
Bunun gibi, aynı durumu tersinden okuyarak, Müslümanlar için de aynı şekilde değerlendirebiliriz.
Son olarak hak birdir. Hakka dayalı ilahi bir sistemin ibadetleri Müslümanlar, insani olan adalet gibi değerleri herkes içindir. Bu manada gayri müslimler bu ilahi adalet sisteminde dernek, vakıf ve parti kurabilirler. Gayri Müslimler kendi inançları için, İslami bir sistemde bu gibi yapılanmaya gittiklerinde, bununla Müslüman olmuyorlar. Çünkü kurulan parti iki amaçtan birini gerçekleştirmek için kurulur. Birincisi, kuranların kendi haklarına kavuşmaları. İkincisi, kendi haklarını savunmaları. Kendi haklarına kavuşmaları pek olmayabilir. Ama kendi haklarını savunmada her kurulan partinin bu manada faydası mutlak manada olmuştur.