İçindeki putlara karışmadan bir Hristiyanın, Ka’be’yi yıkma teşebbüsünü anlamaya çalışacağız. Ebrehe Habeşlidir. Yemen’de Yahudi dinini yaymaya çalışan Himyeri hükümdarı Zünüvas’la  savaşacak orduda aktif bir askerdi. Ordu, Habeş kralı Necaşi tarafından Yemen’e gönderilmişti. Bu savaşta Yemen alınır. Ebrehe yemen valisi olur. Miladi 547 veya 563 yılında Mescid-i Haram’a bir saldırı düzenlemek ister.

O savaşta iki taktik uyguluyordu; Biri, rakibin aleyhinde önce bir kamuoyu oluşturmak. İkincisi, bir takım hain insanlarla iş birliği yapmak. Bu onun savaş stratejisiydi. Bugün, Batı devletleri halen bu taktiği uyguluyorlar. İşte Taif’teki Sakif kabilesi putları “Lat”a karışmamak üzere işbirliği yaparlar. Putu kurtarıp memleketine ihaneti yapan Mes’ud b. Muatteb’dir. İçinde Abdulmuttalib’in develerinin de bulunduğu, Komşu Mekke’nin develerini almaya beraber giderler. Abdulmuttalib, develerini istemeye gider. Ebrehe ona, “Ka’beyi yıkmamak için ricaya gelmeni düşünüyordum” dedi. Abdulmuttalip; “Ben develerin sahibiyim, onları istiyorum. Ka’be’nin de sahibi var, O da onu korur.” dedi 

İki insanın şu iki farklı isteğine dikkatle bakalım! Abdulmuttalib bir diplomasi diliyle onu tehdit ediyor. Ama Mes’ud ise “bir Put’a bir ülke” verecek kadar hain! İki güçsüzün farklı iki talebi, toplum ve onu yönetenler açısından alınacak çok dersler vardır.

Önemli noktalardan biri de, Hristiyan olan Ebrehe’yi Mekke müşrik yönetimine karşı Yüce Allah desteklemedi. Halbuki, Ebrehe Mekke’ye hakim olsaydı, Ka’be’yi puta tapan müşriklerin hakimiyetinden Hristiyan bir yönetime çevirecekti. Bir de, Yüce Allah Mekke müşriklerinin burnunu kanatmadan, Ebrehe ordusunu Ebabil kuşlarıyla yerle yeksan etti. Zihin dünyamızda bunları iyice tasavvur etmemiz gerekir.

Mescidleri yıkmak Yüce Allah’ı gazaba getirir. Onları harap edeni Allah affetmez. Bir de, Ebrehe Hristiyan’dı ama Hristiyanlık için savaşmıyordu. O kendi hegemonyası için savaşıyordu.

Düşman desteğiyle insanına zulüm etmeyi bir kazanım kabul eden insan, haindir.  Taifliler, sırtını süper güce dayayarak Mekke’nin düşmesi için avuçlarını ovuştururlardı. Aşağılık ruhlu ihanet edenlerin yaptıkları bu ihanet, sadece o güne ait bir olay değildir. Günümüzde de bu hain insanlar vardır. Abdulmuttalip güçsüz ama izzetliydi. Mes’ut hem güçsüz hem de izzetsizdi. İki güçsüzün zor bir günde gösterdikleri haysiyet farkı!

İşgalcilerin gelişi ile kendi ulus ve mezhepçilik putunu garanti edip, düşmanın safında bulunmayı bir kazanım kabul eden bu hainlerden tarih hiç hali olmadı. Müslüman halkın din ve namusunu düşmana teslim etmeyi kendileri için bir kazanım kabul edenleri tanıma babında “Fil” vakası çok belirleyicidir. Çünkü Kur’an mesajıyla evrensel, programıyla günceldir. Olaylarda yer ve zaman değişse de muhteva değişmiyor. Yüce Allah’ın ev(ler)i işgal altında veya farklı amaçlar için kullanılsa bile, indi ilahide kıymetlidirler. İçi putlarla dolu olduğu halde Ka’be’yi Resuli Ekrem tavaf eder, ibadetlerini orada eda ediyordu.

Ordunun Ebrehe’ye değil de Fil’e nisbet edilmesi manidardır. Fil, küresel bir işgal gücü temsil ettiği içindir. Kur’an’da “Ashabı Fil, Ashabünnar, Ashabissa’ir ve Ashabül-Cenneh” gibi toplumda saf belirleme epistemolojisini anlamamız gerekir. Bu, herkesin içinde bulunduğu toplumda mensup olduğu örgütlü yapısını gösterir. Her insan bir yerin hesabına sayılacak. Bu da bizim imanlı bir yapı içinde çalışmamızı gerekli kılar. 

Kur’an’da “Rabbin fil ashabına ne yaptığını görmedin mi?” Sure nazil olduğunda Müslümanların durumu çok zayıftı. Resulullah doğmamıştı ki onu görebilsin! İşgalci güçlerin başına gelenleri göz önüne getir demektir.

Hülasa; zalimin yaptıkları yanında kâr kalmaz. Sürekli düşmanla iş birliği yapan put sevdalı hainler olacaklar. Kendi toplum inancını bırakıp düşmanın eteğine yapışmayı kazanım kabul etmek büyük bir ihanettir. Mescidler işgal altında olsa da içinde ibadet edilir ve saygındırlar, Onların harap olması için yapılan her girişim Allah’a açılmış bir savaştır. Allah daima düşmanlarına galiptir. Bir put uğruna bir devleti feda etmek. Fil olayını siyasal açıdan değerlendirmemiz gerekir. Tüm bunlar, günümüz küresel güçlerin sonu da bir gün Ebrehe’nin ordusu gibi yenilmiş ekin gibi olacaktır inşallah!