Kur’an-ı Kerim’in ilkesel olarak üzerinde durduğu en önemli konuların başında emanet ve hilafet konusu gelir. Emanet-Hilafet ilişkisi üzerinden toplumsal yönetim ve önemini anlamaya çalışacağız. Serlevha olarak Ahzab/72. Ayetini alacağız. Bu ayette, Yüce Rabbimiz, diğer varlıklara sunduğu halde onların taşımaktan korktukları emanetin insan tarafından yüklendiği zikredilmektedir. Konuyu iyi anlamak için iltisaklı olan Bakara/30, Enfal/26, 27, 28 ve Araf/86. Ayetleri siyak ve sıbakı ile birlikte ele alarak konuyu anlamaya çalışacağız.
Emanet-hilafet kelimeleri birbiri ile ciddi münasebetleri vardır. Konu, “Emanet-Hilafet” terkibidir. Ayeti kerimede geçen “emaneti” Mazhari tefsirinde, emir ve yasaklar, Kadı Beydavi etki ve yetki, Maturidi irade ve şuur, Keşşaf, farz olan kulluk şeklinde mana verirler. Hilafet, Yüce Allah nam hesabına yeryüzünün sevk ve idare edilmesi demektir. “Emanetin kabul edilip edilmemesi de, kabiliyetten temsilidir.”
Yani, gökler, yer ve dağların yüklenmekten korkmaları demek, yaratılışları bu emanetin ehemmiyetini kaldıracak yaratılışta olmayışları demektir. İnsanın kabul etmesi de fıtraten bu şuur ve iradeye sahip bir fıtratta olması demektir. Bu emaneti yerine getirmediği için nefsine zulüm, Yüce Allah’ın emirlerini ihmal ederek cahillik ettiği manasınadır. İmam Maturidi ve Keşşaf “İnsan” diye genel alması, bu manada birçok insanın, “zalim ve cahil” oldukları için, hükmün ekseriyete göre verildiğini söylerler.
Ayette insanın kınanması, onun emaneti almasında değil, bilakis o, aldığı emanetin kıymetini bilemediğindendir. Konu hakkında alakası olmayan bir kısım açıklamalar yapılıyor. Sanki, gökler, dağlar ve yer, akıllı davranarak emaneti almadılar. İnsan ise, emaneti almakla cahilce ve zalimce bir iş yapmış gibi bir mana veriliyor. Ayete böyle bir mana vermek, ayetin içeriğine, Kur’an’ın genel muhtevasına ve Yüce Allah-insan ilişkisi bakımından son derece yanlış bir yaklaşım.
Otuza yakın tefsirde konuyu araştırdım. Buradaki “Emanet” insanın cüzi iradesi kast edildiğini anladım. İnsanın bu cüz’i irade sayesinde İlahi emirleri yerine getirip getirmemede serbest bırakılmasıdır. Yoksa Yüce Allah, malını mahlukata tek tek sunmuş, tesadüfen onu insan alıp yüklenmiş değildir. Allah yer ve göğe bir emir verdiğinde, onlar itiraz edemezler. Mesela, Fussilet/11’de “طوعا او كرها” İsteyerek veya zorla diyerek yer ve göğün mecburi alıp uydukları emirleri zikreder.
Emanet, insana teslim edilen en ufak bir eşyadan, Allah’ın son kitabı Kur’an-ı Kerim’e varıncaya kadar tüm nimetler bize emanet olarak verilmiştir. Adaleti sağlamak, Müslümanın şahsiyetini korumak, ümmeti ve ümmetin haysiyetini korumak, çiğnenen İslam beldelerini özgürlüğüne kavuşturmak gibi bize verilen tüm nimetler emanettir. Her yer ve herkesin, zaman ve mekâna göre mutlaka yüklendiği bir emaneti vardır. Şu kadar var ki, emanet ve emanetin yükümlülük derecesi farklıdır.
İnsanın zalim ve cahil olmasının diğer bir yanı şudur; yüce Allah insana melekleri secde ettirecek derecede ikram etmişken insanın(çoğu) bunun kıymetini bilmemekle cahil, kendine yazık ettiği için de zalim olmuş olur.
İnsanoğluna yeryüzünde verilen hilafet emaneti bir külfet değil ikramdır. Bu manada kâinatın tamamı insanlara verilmiş bir emanettir. İnsanoğlu da bir emanetçidir. Kur’an’a göre Müslümanlar, dünyayı idare (Bakara/30) etmekle yükümlüdürler. Emanetin en büyük boyutu da toplum yönetimi olan hilafettir. Bırakın dünyayı da, Müslümanlar kendi toplumsal yönetimini dahi Allah’ın düşmanlarına terk etmiş durumdalar. Hilafet-Emanet ilişkisinde, emanetin püf noktası Müslümanın kendi toplumsal yönetimi gelir. Bugün ümmet olarak bizler, kendi toplumsal yönetim emanetine sahip çıkmada bir savrulmuşluğu yaşıyoruz. Bu manada savrulmuş zihni tasavvurlarımızı Kur’an ve sünnetle yeniden ihya ve inşa etmemiz gerekir.
Rabbimiz bize değer vererek, yeryüzü ve içindekilerini idare etmek üzere kâinatı bize emanet etmiştir. Bunu icra etmenin en önemli ayağı, hilafet (toplumsal yönetim) boyutudur. Toplumsal yönetimini düşmanlarına bırakanın, yeryüzünde hilafeti icra etmesi mümkün değildir. Kısaca “Emanet”i icra etmenin ilk düğmesi, hilafet mükellefiyetidir. İlk düğme yanlış olursa diğerleri da ona göre yanlış olur. Mükellefiyet için akıl, idrak, temyiz kudreti ve irade hürriyeti gerekir. İşte diğer canlı ve cansız varlıklarda bu yetenekler olmadığı için onlar emaneti al(a)madılar. Yer ve göklerdeki her şey insana verilmiş bir emanettir. İnsanoğlu da, Yüce Allah namına bir emanetçidir. Bu manada insan bu emanetin kıymetini bilmezse zalim ve cahil olur. İşte, ayetteki emanet ve o emanet karşısında insanın zalim ve cahilliğin manasını böyle anladık.