Hakkın gelişi ile batılın yok oluşu manasında “Tezahhuku” anlamaya çalışalım. 

Bu konu Kur’an-ı Kerim’de İsra/81 Tevbe/55 ve Enbiya/18. Ayetlerinde zikredilmektedir. Kur’an-ı Kerim, insanoğlunun dünya hayatının ihya ve inşası için inen ilahi rahmet kitabıdır. Yok etme ve mahvetmeyi ilkesel olarak hedef almadığı için, hak edenler olduğu halde Kur’an, kadrajını “Tezahuk” üzerine bina etmiyor. Bu, Kur’an’ın insana verdiği değerin anlaşılmasında önemli bir Kur’ani bilgidir. Rabbimiz, kendini “Rabbül-Alemin” ve Peygamberini de “Rahmeten lil-Alemin” olarak beyan eder.

Buna rağmen “Tezahhukun” tahakkuk etmesi Kur’an’ın bir hakikatidir. Bu da iki şekilde olur; biri fazladan mal vererek batıl bir toplumu şahsiyetsizleştirmek/Tevbe/55. ikincisi, hakkı alıp batıla vurarak onun beynini darmadağın (Enbiya/18) ederek gerçekleştirir. Batılın tezahuku bir takım sebeplere bağlıdır. Bu bağlamda; İsra/81. Ayeti kerimenin siyak ve sıbakında “batılın tezahuku için İslam’ın temel ilkelerinin Müslümanlarca yaşanması şartına bağlamıştır.” İnançsız insanların, sürekli müminleri taciz etmelerine karşı, Yüce Allah da sünneti gereği müminlere yardım edeceğini zikreder. Kur’an, zalimlerin hüsranını artırırken Müminler için ise şifa olduğunu beyan eder. Yani batılın mahvolup gitmesi için müminlerin kendi İslami temel değerlerini yaşamaları gerekir. Ayetleri bu hakikatlerin orta merkezine alıp değerlendirmeden onları sağlıklı anlamak mümkün olmuyor. Yüce Allah, sebepler üzerinden dünya ve içindekilerini sevk ve idare eder. Batılın yok olmasını, Müminlerin kendi içinde bir temsiliyet ve adalete şahitlik etme şartına bağlıyor. Bu yaşam kalitesi elde edildiğinde, Yüce Allah’ın Müminlere olan yardım sözü mutlaka gerçekleşecektir. Çünkü, Yüce Allah düşmanlarına karşı daima galiptir.

Tevbe/55. Ayeti kerimede Münafıklara verilen mal ve kalabalıkları hususunda Resul-i Ekrem ve O’nun şahsında bizleri uyarıyor. “Sakın onlara imrenmeyin” diyor. Yüce Allah onlara mal ve evlatlar vererek nefislerini şahsiyetsizleştirerek onları yok ediyor. Ayetin öncesinde ve sonrasında namaz ve sadakalardaki gevşeklik halini göstermesi de önemli bir husustur. Enbiya/18. Ayeti kerimenin öncesinde yine mal ve mülk çokluğunda şımaran nice toplulukların helak edildiğini, sonrasındaki ayetlerde ise kusursuz ve yorulmadan ona ibadet eden meleklerin ibadetlerdeki devamlılığı anlatılıyor. Faruk Beşer hocamın teviline göre, melekleşmenin yolu ona ibadeti yorulmadan yapmak manası da kast ediliyor. Bu da güzel bir tevildir.

Bir ayette batılın yok olmasını, hakkın gelmesi (İsra/81)’ne bağlarken, bazen de hakkı alıp batılın beynini darmadağın Enbiya/18 ederek batılı yok edeceğini zikreder. Bütün bu ayetlerden anlaşılıyor ki, Batılı imha edip mahvetmek Yüce Allah’ın bir emri olduğu için kesinlikle gerçekleşecektir. Yalnız Yüce Allah bunu, gayret eden Müminlerin eliyle gerçekleştirecektir.

Burada mahvedilen şey, batılın kendisidir. Yani imha edilen insan değil, onun batıla kayan sıfatıdır. İkincisi, bu ayette batılı mahveden fiillerin “Mudari” fiille gelmesi dikkat çekicidir. Bu kalıp ile gelmesi bu işin sürekli devam edeceğini göstermektedir.

Hak ve batılın yan yana ve iç içe kalması mümkün değildir. Biri hakim olduğunda diğeri mahkum olur. İsra/81 ve Enbiya/18. ayetlerde  “ زهق” fiili, gelecekle ilgili bir konu olduğu halde “madi” olarak gelmesi manidardır. Yüce Allah’ın bize vadettiği bir hususu, geçmişte olmuş bitmiş ve inkarı mümkün olmayan bir konu gibi olduğundan fiili madi ile zikretmiştir.

Batılın örgütlü yapısına karşı, “Muminlerin kendi değerler sistemi içinde bir siyasal yapı kurarak, batılın yerine İlahi nizamı hakim etmeleri gerekir.” Ayetlerde gelecek hakkın ve yok olacak batılın her ikisinin de toplumsal bir yapı içinde olduğunu zihin dünyamızda iyi tedebbür ve teakkül etmeliyiz. Kur’an’ın kadrajında yok etmeyi hedeflediği kafirin bireysel varlığı değil, onun örgütsel güç potansiyelidir. Batılın yok olması için, Müslümanların “İdeal Ümmet” tasavvuru içinde toplumsal bir bilinç ve şuuru ihya ve inşa etmeleri gerekir. Biz فانصرنا علي الكافرين demiyoruz. فانصرنا علي القوم الكافرين diyoruz. Burada Kur’ani bir incelik vardır. Kısaca; toplumsal batıla karşı, yine İslam’ın toplumsal yapısı içinde mücadele etmemiz gerekir!