Akıl: İnsanı diğer canlı varlıklardan ayıran ve onu sorumlu kılan temyiz gücü, düşünme ve anlama melekesidir. Varlığın hakikatini idrak eden maddi olmayan, fakat maddeye tesir eden basit bir cevherdir; Kur’an-ı Kerim’e göre akıl, insanı insan yapan, onun her türlü aksiyonlarına anlam kazandıran ve ilahi emirler karşısında insanın yükümlülük ve sorumluluk altına girmesini sağlayandır.(TDV)
Akıl’ın asli manası ise, bağlamak ve tutmak demektir. Bu bağlamda, kişinin taşıdığı zihnin yüce Allah’ın Tevhid dinine bağlanan aklı akıl olarak kabul eder. İlkesel olarak Tevhide bağlanmayanı, yüce Allah akıl olarak kabul etmiyor. Müslümanlar namaza çağrıldıkları zaman onlarla alay eden Münafıkları Maide/58’de akılsız olarak zikreder.
Yüce Allah’ın insana verdiği en büyük mucize akıl nimetidir. Kur’an-ı Kerim’de yapmış olduğum araştırmama göre, Kur’an’da akıl, 49 yerde geçmektedir. Kur’an’ın kırk dokuz yerinde geçen aklın, hiçbir yerde isim gelmemesini iyi tasavvur etmemiz gerekir. Toplumsal yaşama damgasını vurmayan aklı Allah akıldan saymadığı için, sürekli fiil kalıbında zikretmiştir. Arapça da iple bağlı olan deveye “ عقل البعير بالعقال” Bu manada, söz ile fiil arasında bir fiili bağın olmasını gerekli gördüğü için, isim yerine hep fiil gelmiştir.
Akıl, sadece bir yerde “عقلوه”Bakara/75. başka bir yerde “ نعقل” Mülk/10. diğer başka bir yerde de, “يعقلها” Ankebut/43 olarak birer sefer geçmektedir. 22 yerde “يعقلون” gayb, 24 yerde de “تعقلون” muhatap sıgası ile geçer. Bir yerde fiili mazi, kırk sekiz yerde fiili mudari olarak gelmesi ile önemli bir hususa dikkatimizi çekmektedir. Fiili mazi, bir işin vakti geçmiş, yenilenmesi ve değişmesi mümkün olmayan hususlar içindir. Fakat fiili mudari ise, istimrar manası taşıdığından süreklilik arz eder, zamana ve mekana göre değiştirilmesi mümkün olan hususlar içindir. Bunun şöyle bir manası var; sürekli hareket halinde amel ile meşgul olan aklı rabbimiz sevdiğinden dolayı fiili mudari ile zikretmiştir.
Birer yerde gaib müennes ve müzekker eşitlenmesini de manidar buluyorum. Bireysel akıl, kadın veya erkek aklı olsun fark etmez, Rabbimiz onu muhatap bile almıyor.
Ama toplumun sosyal ve siyasal aklını rabbimizin muhatap aldığını ayetlerde görüyoruz. Onun içindir ki, kırk yedi yerde hep cem’i/çoğul olarak zikredilmiştir. İnsanın kişisel zihin yapısı çok sağlıklı olsa bile, toplumun gerçeklerinden uzak olduğu için, böyle bir akla rabbimiz değer vermeyerek onu akıldan saymıyor. Bunun için “الي ثمود اخاهم صالحا” Hud/61. Kendisine inanmayan kavmi müşterek ortamı paylaşanlar manasında kardeşleri diye Salih’i kavmine takdim etmiştir. Kur’an-ı Kerim toplumsal zihin tasavvuru üzerinde ciddiyetle durmaktadır.
Hatta zihnen bu akıl akademik bir fikir de olabilir. Ancak sözü ile amelini birbirine bağlayacak bir akiliyeti yoksa, Kur’an bu çeşit bir zihni yapıya değer vermemektedir. Kur’an-ı Kerim’e göre iş yapmayan akla akıl denilmemektedir. Söylenilen söz, çok mantıklı olsa da toplumun siyasal aklı ile amele dökülemiyorsa yüce Allah, böyle bireysel akla akıl diye değer vermiyor.
Ashabı kiram ile bizim aramızdaki en büyük fark, onların İslam’ın amel boyutunda bizden önde olmalarıdır. Onların aklı onlara iş yaptırıyordu. İman ilimle, ilim amelle pekişir. İman ilimsiz, ilim amelsiz ve amel de bireysel olmamalı. Toplumun siyasal maslahatı ilim ve amellerdir. Onun için inen ilk ayette iman edin yerine, oku diye emretmesi manidar. Siyasal düşünce tasavvuru konusunda amelle beraber adım atılmalı ki, yüce Allah ona değer vermiş olsun.
Kur’an, isim olan aklın sadece toplumsal sorunlarına sadra şifa olan amele/fiile dökülen siyasal aklı kabul edip değer vermiştir.