İslami hizmette toplumsal kuvvet-denge meselesini anlamaya çalışacağız. Toplumsal Kuvvet arttıkça manevi heybetin gücü o oranda azalır. Bu Kur’anî tespiti Enfal/ 65 ve 66. ayetler üzerinden anlamaya çalışalım.
Bazen azınlık olan zayıfların gücü, çoğunluk olan kuvvetlilerin gücünden daha fazla olabiliyor. Çünkü zayıf azınlıklar, güçlü oldukları oranda varlıklarını sürdürebilirler. Bu taife mukavemeti oranında ayakta durabilir. Ama kuvvetliler öyle değildir. Kuvvetli olanlar affedebileceği oranında toplumsal gücünü koruyabilirler. Kuvvetlilerin mukavemeti kendilerine güç kaybettirir. Zayıf azınlıkların ise, mütevazılıği kendilerine güç kaybettirir. Zayıfların baskıya karşı affı zillet olur. Kısaca, kuvvetliyi af, zayıfı direniş ayakta tutar. Aslında sünnetullah olan da budur. Bu sadece toplumsal çalışma ile de sınırlı değildir. İnsanın gelişim merhalesinde ontolojik olarak da böyledir.
Mesela; insanın doğum öncesi gelişim süreci, eğer doğduktan sonraki aylarda da o oranda gelişirse, dört beş yıl içinde insan normalden daha uzun olurdu. Doğumdan önce vücut, sonrasında akıl ve bilgi gelişir. Tıpkı, Tevhidi düşüncenin çocukluk döneminde güç, sonrasında ise akıl ve bilgi yönü gelişir. Akıl ve bilginin gelişim merhalesinde güçten çok davet ve tebliğe ağırlık verilmeli. Bu merhalede güç gösterilmesi çalışma alanını daraltıp zarar verir. Bu sadece toplumun o anki meri yasaların engeli ile olan bir şey değildir. Bu ekolojik bir gerçektir. Yüce Allah'ın tabiata koyduğu ilahi bir kanundur. Yazının başında verilen ayetler ile asr-ı saadetteki iki stratejik olay üzerinden konuyu anlamaya çalışalım; Bedir'de Müslümanların aldıkları esirlere müsamahayı onaylamayan Kur’an, Hudeybiye’de düşmanların -tabir caizse- dayatmalarını kabul etmeyi “فتحا مبينا” apaçık bir fetih kabul eder. Evet, bu iki farklı olay arasında ciddi, dengeli bir sosyal ve siyasal bağlantı kurmamız gerekir.
Sosyolojik olarak Müslümanların güçsüz kabul edildiği bir zamanda izzetli bir duruş daha faydalı olur. Burada çok ciddi ve kalıcı bir stratejiye ihtiyaç olduğu kanaatindeyim. İslam ve Müslümanın izzet ve şerefi ispatlanınca güç ve kuvveti göstermesi doğru olmayabilir. Her iki merhalenin istisnaları vardır. Çünkü Müslümanların ahlaki yapısında, günlük yaşantısı ile dine şahitlik etmeleri asıldır, savaş feridir. Tevhidi davada güç-denge meselesi, davetin önemli bir cihetidir. Bu merhalede davet adamlarının çalışmayı zora sokacak hareketlerden şiddetle uzak durmaları gerekir. Ne aciz ve pinti bir yapı, ne de saldırgan bir duruma düşmeden bir denge gücü muhafaza edilmeli.
Bugün İslam aleminin, bu manada bir denge sorunu yaşadığı kanaatindeyim. Kimisi her hâlükârda güç kullanmayı caiz görmezken, kimisi de her şart ve ortamda, her kim olursa olsun, kendisine ters düştüğüne inandığı her insanı düşman görerek şiddeti bir yöntem kabul ederek hareket etmektedir. Bu iki durumun İslam alemi içinde açtığı iç kavga sadece düşmanın işini kolaylaştırmaktadır. Bu durumda düşman üzerimizde istediği her oyunu oynayabiliyor. Ama dünya nüfusunun dörtte birini oluşturan bir toplum yeniden bir ihya ve inşa devri başlatmalı. Bunun en büyük sacayağı siyasettir. Başımıza gelen sıkıntıların çoğunun hayatı Kur’an’a uyarlayamama ve ayetler arasında dengeli bir bağlantı kuramamaktan kaynaklandığı kanaatindeyim. Bu bağlantı oranı Kur'an’la sağlanmalı. Bu bağlamda, İslami çalışma güçlendikçe manevi yardımın azaldığı, mezkur ayetlerin aritmetiğinde net bir şekilde görülmektedir.
İşte ayetler; “... eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa inkar edenlerden iki yüz kişiyi yener…” diğer ayet; "...Sizden bin kişi olursa iki bin kişiyi yener…” Bire ondan bire ikiye indiğini görüyoruz. Bunu çok manidar buluyorum. Ayetlerin manası üzerinden değil de, taşıdıkları manaların hikmeti üzerinden konuyu anlamaya çalışıyoruz. Toplumsal kuvvet arttıkça manevi güç geriliyor. Burada dikkat edilmesi gereken hususlardan biri, İslami sahada çalışanların merhalelere ayak uydurabilme meselesidir. Davet ve teşkilatlanmanın geliştiği merhalede fertler, çalışmayı zora sokacak hareketlerden uzak kalmalı. Bu manada Müslümanlar, Kur’an’a bakarak güç denge meselesine pür dikkat etmeliler.