Bizim bugün ümmet olarak kendi yönetimlerimize ulaşmak için yeniden harekete geçmemiz gerekir. Bu gereklilik, ibadi, iktisadi, ahlaki ve kültürel tüm içtimai yönleri ile buna son derece muhtacız. Yönetimleri başkaları tarafından gasp edilmiş İslam dünyası, bugün kendini, etrafını devamlı yıkmakta olan kültürel, siyasi, iktisadi ve ideolojik baskılar altında olduğunun hesabını yapmak zorundadır. Mevcut tahayyülün Müslümanın zihin dünyasında İslami bir yönetimin imkan dışı gibi bir algıyı yıkmak mecburiyetindedir. Bütün bunlarla beraber, çok ciddi şekilde hızlı değişim ve dönüşüm yaşayan bir dünyada olduğumuzu unutmamalıyız. Bu hal ister lehimize ister aleyhimize olsun değişim hayatın bir gerçeğidir. 

            Bu değişim, İslam alemi açısından yıkıcı olduğu gibi, Müslümanın değerlendirebilmesi halinde faydaya da dönüşebilmesi mümkündür. Eğer biz, Kur’an ve sünnet ışığında siyasi ve toplumsal düşüncemizi toparlayabilsek, bu değişimler yapıcı hale dönüşür. İnsana bakışımız, çevre bilincimiz ve gelecek kaygımızı aynı anda beraber götürmemiz lazım. Bu manada olacak bir değişim bize hizmet eder hale gelir. Ama düşünce tasavvurları ile bizim değer yargılarımıza sırt çevirip yüzünü Batı ya da doğu küresel güçlerine çevirenlerin bırakın bizden herhangi bir yardım görmeleri, onların sokaklarımızda gezecek yüzlerinin olmaması gerekir. Bizi biz yönetmeliyiz.

Ama hayatın en önemli kurumu olan idari mekanizmalarımız, Batı ve Doğunun batıl düşünceleri olan kapitalist ve sosyalist canavarlarına bırakmanın şer’an mümkün olmadığını bilmemize bağlıdır. Bu kaybın, Müslümanın hayatında ne gibi tahribatlar bıraktığını görememe miyop körlüğünü yaşama lüksümüz yoktur. Kısaca Batının düşünce ve siyasi düzenleri peşinden sürüklenmek bizi bu değişimin hızlı çarkları içinde ezip geçecek. Ama biz kendi yönetimimizi geçmiş pratiğimize bakarak, geleceğimizi de nasıl olmasını istiyorsak ona göre planlar yaptığımızda düşmanlarımızın bize kurdukları tuzakları boşa çıkacaktır. Kamer/45

 Biz Müslümanız kendimize has yönetim tasavvurumuz ve toplumsal düzen ve sistemimiz vardır. Bu çağda yaşayan tüm dünya Müslümanlarına yüksek sesle şu çağrıda bulunuyorum; “İslam’ın eşsiz olan ilahi düzenin, bize, siyasi düzenimizi kurmamız için hikmete uygun olan yaşamla ilgili tüm esasları sunmuştur. Bize düşen bunlara uymaktır. ” Siz halkı Hristiyan olduğu halde yönetimi İslami ve yöneticisi Müslüman olan bir topluluğa şahit oldunuz mu? Halkı Yahudi veya ateist olduğu halde yönetimi İslami ve yöneticisi Müslüman olan bir topluluğa şahit oldunuz mu? Peki İslam aleminin bu manada içine düştüğü durum bize bir şey vermiyor mu? Bu konuda hiç sorumluluğumuz yok mu? Yapılacak hiçbir şeyimiz kalmadı mı? Acaba ümmetin kendi yönetiminde olmadığından dolayı başımıza gelenlerden başka, uyanmamız için daha ne olması gerekiyor?

 Gelişen dünyanın bazı şartlar dışında yeni olup da İslam toplumunun içinden çıkamayacağı bir sorunu yoktur. Kaldı ki, tarihinden kopmuş bir toplumun kendi değer sistemleri üzerinde ayakta kalması mümkün mü? İslam şeriatı, özellikle toplumsal hükümlerde Allah’ın ortaya koyduğu sadelik niteliğini bir daha kazanacak kendimize ait temel esaslarla harekete geçtiğimizde bütün bunlar olacaktır. Çünkü İslam devlet yapısı mümtaz ve kendine has özellikleri olan bir kısmı sabiteler olup çağlar üstü değiştirilemezlerinin yanı sıra, gelişen zamanın şartları içinde yenilenebilen/yenilenmesi gereken içtihat kapısı bulunmaktadır. İslam’a göre içtihat meselesi Kur’an ve sünnetten bağımsız da değildir. Kur’an’da ilim ve alime yapılan göndermeler, işlerin istişare edilmesini emreden ayetlerle kurulmuş şura müessesesi ve sünnetteki Muaz bin Cebel hadisesi üzerinden içtihadın kaçınılmaz bir İslami esas olduğu bilinmektedir.

İslam devletinin varlığı, yapısı ve hükümleri, sağlam net ve açıktır. Esnekliği olan kısmı ile her zaman ve her toplumsal şart altında hayatta ve pratikte uygulamaları mümkün olan evrensel bir yapıya sahiptir. Sorun biz inananların zihin dünyasında kendi yönetimimize karşı batıl kültürün bıraktığı izlenimlerden azade olmamız gerekir.