Üçüncü çocuklarını kucaklarına almanın mutluluğunu ve yoğunluğunu yaşıyorlardı ailece. Son günlerde ortanca çocuklarına ve evin ilk göz ağrısına ayırdıkları vakit, çok az olsa da, anlayışla karşılayacaklarından eminlerdi nedense.

Hem üçüncü çocuk, onlar için de yeni bir kardeş demekti ve elbette bu yeni gündem diğer iki kardeşin de öncelikli gündem konusu olmalı değil miydi!?

Ama hiçte öyle değildi...

Evin ortanca oğlu, orta ergenlik dönemindeydi ve daha şimdiden yeni hülyalara kucak açmıştı bile..

Sosyal medya üzerinden kurduğu arkadaşlıklar ve çok farklı uygulamalar üzerinden eriştiği birbirinden enteresan kitleler, gündemler tüm dünyasını şekillendirir olmuştu.

Her ne kadar müstehcen ve şiddet içerikli paylaşımlar olsa da kim fark edecekti ki?

Anne ve babasının ruhu bile duymazdı ki...

Zaten duymamıştı da...

Oğullarının o küçük odasına koca koca dünyaları sığdırdığını ve kimleri kimleri aldığını asla tahayyül bile edemezlerdi...

Evin büyük kızı üniversite 3. Sınıftaydı..

Hazırlık bölümünde, ebeveynleriyle olan bağları çok güçlü ve aktifti. Okula ve hayata dair pek çok konuyu beraberce analiz ediyor, sağlıklı bir şekilde istişare ediyorlardı. Hem ruh dünyası, hem fikir dünyası bu minvalde şekilleniyor, gelişiyordu.

Ancak ikinci sınıfta böyle olmamıştı, olamamıştı. Ailenin özeni, ilgisi azalmış, kızın da paylaşımları ve ailesine karşı bağlılığı zayıflamıştı..

Bu yıl tamamen kopmuş gibiydi bağlar...

Farklı fikirlere, bu vesileyle çok uç gruplara meyleder olmuştu bu süreçte. Yaşadığı kopuş, sanki bir arayışı da beraberinde getirmişti. Hiç bilmediği bir dünyada, rehbersiz bir şekilde gezen turist misali, her durağa uğruyordu istemsizce...

Nerede karar kılacağını, hangi limanda demirleyeceğini bilemiyordu henüz...

Evin babasının durumu çok da farklı değildi aslında..

Üzerinde müthiş bir yorgunluk vardı. Hayat yorgunluğu...

Yıllardır kendine zaman ayıramamıştı. Eşiyle aralarındaki muhabbet ve sevgi hali, yerini sorunlar ve sorumluluklar başlıklı diyaloglara bırakalı çok ama çok zaman olmuştu.

Ara ara utanç duysa da, sosyal medyada gezinirken, bir takım arkadaşlık gruplarının müptelası oluvermişti.

Orada bulabildiği “en saygıdeğer ve en hanımefendi” bir kadınla sık sık muhabbet eder olmuştu. Muhabbete hasret kalan eşini teğet geçerek...

Eşinin uzun zamandır kendisine göstermediği sevgi ve saygı dolu cümleleri, bu kadından duymanın geçici hazzıyla avunup duruyordu...

Evin annesi nasıldı peki?

Kısa bir süre önce kaybettiği annesinin yasını tutarken, şimdi de lohusalık hüznüne teslim olmuştu. Güçlü durmaya çalışsa da dokunsan ağlayacak, bir fiske vursan düşecek gibiydi...

Manevi bir boşlukta, duygusal yoksunluk, fiziksel tükenmişlik halinde ayakta durmaya çalışıyordu...

Evet..

Üçüncü çocuklarını kucaklarına alan bu ailenin durumu, zahiren farklı olsa da hakikatte böyle idi.

Tıpkı milyonlarca aile gibi...

Neden mi?

Çünkü herkes çok yoğun ve herkes çok yorgundu...

Bedenler yan yana, ruhlar fersah fersah uzaklarda dolanıyordu...