Günlerdir İstanbul’da iki genç kızın hunharca katledilmelerini ve altında yatan etkenleri konuşuyoruz ülkece.

Olaya dair kriminal incelemelerden tutun da bu sadistçe fiilin faili olan gencin odasındaki her obje, simge, resim ve benzeri materyaller üzerinden birbirinden enteresan yorumlar yapılıyor.

Her şey ayrıntılarda gizlidir diyerek, Narin ve Sıla bebek olaylarından sonra yeniden dedektiflik işine soyunduk toplum olarak. Küçük ayrıntıları bir araya getirerek, büyük resmi görmeye/görebilmeye çabalıyoruz tüm gayretimizle.

Oysa büyük resim her birimizin gözleri önünde duruyor. Hem de kör göze parmak açıklığıyla.

Dünya üzerinde icra edilen sayılamayacak çok sapkınlığı ithal ediyoruz ülkece. Kültür emperyalizminin farklı bir boyutu bu.  Sosyal medyanın bu ithalattaki rolü elbette çok büyük. Ancak sadece sosyal medyayı suçlamak, kolaycılıktan başka bir şey değil.

Hakeza eğitim, manevi değerler, aile içi iletişim, psikolojik yoksunluklar, travmalar bunlardan kaynaklanan patolojik rahatsızlıklar, ekonomik koşullara dair boşluklar da birer etken olsa da sadece bunlara bağlamak doğru değil.

Son yıllarda sapkınlıklara, ahlaksızlıklara ve alenen şeytan aleyhilaneye yönelik öyle güzellemeler yapılıyor ki, reklamı yapılan bu kepazeliklerin de haliyle alıcısı artıyor.

Yakın tarihten örnek verelim, 2023 yılında İBB’nin Feshane’de Satanizm ve LGBT-İ temalı sergi açmasının üzerinden çok geçmedi. Hatırlanacağı üzere sergiyle ilgili soruşturma açılınca da Ekrem Bey “Sanat düşmanlığı ve Demokrasi kepazeliği” şeklinde bir ifadeyle tepki göstermişti.

Yine çok değil, bu haftanın taze haberleri arasında yer bulan bir konu da daha önce CHP İstanbul Gençlik Kolları’nda Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonu başkanlığı yapan bir şahsın Beyoğlu Belediyesi’nde “Anaokullarından Sorumlu Koordinatör olarak atanması. Bu şahsın, sosyal medya profilinde adı geçen sapkın topluluğu azıcık araştırınca, kediye ciğer mi teslim edilir demekten kendini alamıyor insan.

Kısacası pek çok kamu kurumu ve belediyeler eliyle, ülkenin en ücra noktasına bile sapkınlıklar ulaştırılıyor.

Elbette kültür, sanat, eğitim, toplumsal cinsiyet eşitliği ve benzeri kılıflarla kılıflanarak.

Eleştiri getirenler de yobaz, bağnaz, hoşgörüsüz, cahil olarak yaftalanıyor.

Evet İstanbul’da surlarda işlenen korkunç cürüme ve bu gelişmelere bakınca, şer odakları mayası İslam’la yoğrulmuş bu coğrafyaya bakarak;

“Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes/Ey kahpe rüzgar artık ne yandan esersen es” dizelerini istihzayla okuyor gibiler...

Zira açılan gedik sadece surlarda değil, vicdanlarda, ahlakta...

Hem bireyde hem ailelerde hem toplumda...