İnsanoğlu nice sırları ve gizemleri barındırır içinde. Hakeza sayısız niyet ve istikamet planı gizlidir sinesinde. Ancak istediği kadarını gösterir, istediği kadarını paylaşır bir başka insanla...

Görünmeyen tarafları hep bir muammadır. Diğer insanlar için.

Bu ahval üzere, eğrisiyle, doğrusuyla sosyal hayat içinde bir kimlik inşa eder kendine..

Bazen içi başka, dışı başka söyler de kimsenin ruhu bile duymaz..

Ama bir yaprağın kımıldamasından dahi bihaber olmayan Allah Azze ve Celle onun her anına şahittir, her halinden haberdardır...

“Göklerde ve yerde olan her şeyi, Allah’ın bildiğini görmedin mi? Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka O’dur. Beş kişi gizli konuşsa, mutlaka altıncıları O’dur. Bunlardan az olsunlar veya çok olsunlar, nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah mutlaka onlarla beraberdir. Sonra kıyâmet günü, yaptıklarını kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah, her şeyi çok iyi bilendir.” (Mücadele, 58/7).

Yani insan bir başka insandan asıl niyetini, istikamet planlarını, hislerini, düşüncelerini gizleyebilir ama Âlemlerin Rabbinden asla!

O halde olaylara ve durumlara göre rol kesmesi, içi başkayken, dışını bambaşka göstermesi ne büyük yanılgıdır insan için..

İnsan insanı kandırabilir, ama kalbinin özünü, niyetinin izini bilen yaratıcısını asla!

Elbette bunu bilmeyen bir Müslüman yoktur.

Ancak ya unutuyor ya fark etmeden önemsemeyebiliyoruz.

Sonra da haliyle doğru-dürüst bir mümin olma vasfından hızla uzaklaşıyoruz.

Zira bir müminin asla yalan, dolan ve aldatmacalarla işi olmaz!

Ne buyuruyor doğru sözlü ve güvenilir kimse olarak bilinen “Muhammedü'l-emîn” lakaplı Kutlu Nebi (s.a.v): “Doğruluktan ayrılmayınız. Muhakkak ki doğruluk iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Kişi devamlı doğru söyler ve doğru olanı ararsa Allah katında ‘sıddîk’ (özü sözü bir olan kişi) olarak yazılır. Yalandan sakının! Çünkü yalan kötülüğe, kötülük de cehenneme götürür. Kişi yalan söyleyip, yalanı araştıra araştıra Allah katında yalancı olarak yazılır.” (Müslim, Birr, 105)

Kabul edelim ki, evlerimizde, iş yerlerimizde, kurumlarımızda, dostluklarımızda, akrabalık ilişkilerimizde ve hayatımızın tamamında bazı şeyler doğru dürüst gitmiyorsa, o vakit bilelim ki, orada doğruluktan, dürüstlükten yana noksanlıklar vardır...

Bu konuda Nebevi ilke nettir...

“İman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir şahsın kalbinde birlikte bulunamaz.” (İbn Hanbel, II, 349)

Kalbinde doğruluk olmayanın, işinde de, sözünde de doğruluk yoktur...

 İşine, eşine, dostuna, akrabasına ve davasına da, dürüst olmaz, olamaz...

Çünkü doğruluk, dürüstlük yoksa hıyanet vardır!

Hıyanet varsa, emanet öksüz ve yetimdir.

Aynı şekilde o insan, bulunduğu pozisyona karşı, aldığı sorumluluklara karşıda daima gafildir.

Şunu hatırlatmakta fayda var!

Bir yerde, doğruluk, dürüstlük yoksa orada rahmet de yoktur, bereket de...

Hülasa özel ve sosyal hayatımızda rahmet ve berekete talip isek, önce doğruluğun ve dürüstlüğün peşinde olalım.

Kendimizden başlayarak, hayatımızın her alanında..

Muhakkak ki, Allah (c.c) daima doğrunun ve doğrulukla, dosdoğru doğrulanların yardımcısıdır...