Rivayet edilir ki, Hz Hüseyin’in nice imtihanlarla dolu Kerbela yolculuğuna, çoluk-çocuk tüm ailesiyle beraber çıktığını gören bir zat, bu durumdan oldukça etkilenmiş bir halde sorar:

“Ey Hüseyin! Madem gidiyorsun neden bunca çoluk-çocuğu beraberinde götürüyorsun ki?”

Hz. Hüseyin cevap verir:

“Eğer biz şehit olacaksak; çocuklarımız da yaşadığımız hayatın şahidi olacaktır...”

İşte bu cevap, İslam’da çocuk terbiyesine dair, ciltlerce kitabın anlatamayacağı pek çok hakikati, bir cümleyle özetleyen müthiş bir cevaptır...

Bilindiği gibi, çocuk eğitimi ve terbiyesi, her asırda ebeveynlerin zihnini ve kalbini ziyadesiyle yoran bir mesele olmuştur.

Acaba ne yapsam?

Ne şekilde davransam?

Nasıl bir yol izlesem gibi; pek çok acabalar/nasıllar arasında, kaybolup giden ebeveynlerin sayısı, azımsanmayacak kadar çoktur.

Kimimiz çocuk terbiyesini, salt bir öğretim süreci olarak kabul edip, sürekli bir ilim ve bilgi akışına maruz bırakırız çocuklarımızı..

Dersler, ezberler, sohbetler, okumalar vs...

Kimimiz, eylemden uzak, dıştan denetimli, sözel aktarımlarla yönetmeye çalışır bu süreci.

Bunu yap!

Bunu yapma!

Ve bunlar gibi pek çok emir kipi havada uçuşur durur..

Kimimiz, teslim ettiğimiz bir eğitim kurumuna veya eğitim yolculuğuna bırakmışızdır, çocuk terbiyesi mevzusunu..

Kimimiz de “saldım çayıra, Meylam kayıra” şiarıyla, mütevekkil (!) bir moda girerek, çocuk terbiyesi mevzusunu akışına bırakmış durumdayız..

Elbette çocuk terbiyesine, ebeveynlerin tutum ve stratejilerine dair bu minvaldeki örnekler çoğaltılabilir.

Aynı şekilde çocuk eğitimi, öğretimi ve terbiyesine dair pek çok metot, strateji, usul gösterilebilir.

Ama tüm bunlar bir yana, şu bir hakikattir ki; çocuk eğitimi ve terbiyesinde en etkili ve kalıcı yöntem ebeveynlerin yaşayarak örneklik etmesidir.

Zira, sözler, ezberler, nasihatler, dersler bir yere kadar etkisini ve faydasını gösterecektir.

Ancak davranışlar, ahlâkî tutumlar, yaşanmışlıklar daima daha etkili olacaktır.

Çocuklarımız bizden duyduklarından çok, gördüklerini pratiğe geçirecektir.

Karakterlerini, ahlâklarını ve dahi reflekslerini, söylemlerimizden çok eylemlerimiz şekillendirecektir...

İstisnalar hariç, çocuklar kaç yaşına gelirlerse gelsinler, hem iç dünyalarında hem dış dünyalarında, yaşamlarının herhangi bir yerinde, en yakınlarında bulunmuş yetişkinlerin izlerini daima taşırlar. En çok da ebeveynlerinin...

Bu sebeple anne ve babalar şunu unutmamalıdır ki; çocuk terbiyesi öyle günün belli bir bölümünde gerçekleştirilen derslerden veya nasihatlerden ibaret değildir.

Çocuk terbiyesinin belli bir vakti ve saati yoktur. Çocuk ebeveynleriyle ve yakınındaki rol model yetişkinlerle beraber olduğu her an, bir terbiye süreci içindedir.

Çocuk özel ve sosyal hayatta, ebeveynlerinin, büyüklerinin tüm davranışlarını/tutumlarını izler, gözlemler, kaydeder, analiz eder, sentezler, içselleştirir ve uygular..

Hülasa..

Her konuda olduğu gibi, çocuk terbiyesi konusunda da lafla peynir gemisi yürümez!

Çocuk örneklediği terbiyeyi, öncelikle kendi ailesinin hayatından; sözde değil-özde olan, söylemde kalmayıp-eyleme dönüşen; önceliklerinden, hassasiyetlerinden ve ilkelerinden alır...

Dolayısıyla anneler ve babalar olarak biz nasıl bir hayat yaşıyorsak, çocuklarımız da o hayatın müşahidi, şahidi ve en nihayetinde uygulayıcısı olacaktır.

O halde önce bizler, her şart ve ortamda koşulsuz, Hakkı ayakta tutan, adil şahitler olalım!

 Çocuklarımızı da bu anlamda, kendimizden ayrı ve gayrı bir hayata maruz bırakmayalım. Onlar zaten, yaşadığımız hayatın şahitleri olacaklardır...