Ne kadar da sıcaktı hava..

İki genç kız dakikalardır yürüyordu. Arkadaşlarının tarif ettiği durakta metrodan inmiş, ancak buluşacakları AVM’yi bulamamışlardı nedense.

Askılı bluzu ve kısacık şortuyla salına salına, umarsızca yürüyen genç kız, pirsingli burnunu gururla havaya kaldırarak, çevreyi şöylece bir gözden geçirdi.

Arkadaşlarını bekleyecek uygun bir yer arayışındaydı.

Az ötede şadırvanındaki su parıl parıl parıldayarak akan caminin gölgeli bahçesi o an için o kadar cazip geldi ki, arkadaşının kolundan tuttuğu gibi oraya doğru hızla yürüdü.

Bahçeye adımlarını atar atmaz bir serinlik karşıladı onları.

Koşar adım şadırvana doğru yönelmişlerdi ki, hemen önüne geldikleri kapıda, elinde bir tepsi lokum ve soğuk limonatayla, yaşıtları olan iki genç kız, sıcak ve samimi bir şekilde hoş geldiniz, buyurun diyerek, onları büyükçe bir salona davet ettiler.

İki kız birbirlerine baktılar ve alay edercesine gülümsediler. Çünkü baştan aşağı pür tesettür giyinmiş şu iki şirin kız, kendilerinin şadırvana doğru değil de bu kapıya yöneldiklerini sanmışlardı galiba..

Kızlardan kolları dövmeli olan, bir açıktaki göbeğine, bir kısmını maviye boyadığı saçına ve etek boyuna baktı, bir de bu kızlara baktı. Şortlu arkadaşına girelim mi dercesine bir bakış attı.

Doğrusu kızların samimi tavırları ve soğuk limonata oldukça davetkâr gelmişti. Beraberce caminin konferans salonuna giriş yaptılar.

İçeride farklı bir ambiyans vardı. Alışık olmadıkları tarzda müzikler çalıyordu ama nedense ruhlarını okşamıştı. Öyle rahatsız edecek müzikler değillerdi. Coşkulu, naif ve dinlendirici şeylerdi.

Sahnede “Gençlik Buluşmasına Hoş geldiniz” yazısı özellikle dikkat çekiciydi.

Evet bu bir gençlik buluşmasıydı. O halde biraz takılabilirlerdi. Katılımcılar arasında farklı yaşlarda, birbirinden farklı gençler vardı. Sıkma baş takan, ferace giyinen, çarşaf giyinen, saçı dışarda olan, kapalı olan...

Ama kendileri gibi olan yoktu. Yine de yabancılık hissetmediler niyeyse...

 İki genç kız bulundukları yerin konumunu arkadaşlarına atıp, biraz yorgunluktan, biraz da meraktan oturdukları sandalyelere kendilerini bırakıverdiler.

Önce güzel ve etkileyici bir sesle Kur’an okundu. Sonra konuşma yapmak üzere bir kadın geldi ve konuşmaya başladı.

İki genç kız, “kesin kafa ütüler” “biz kaçar” diyerek, tam hareketlenmişlerdi ki, kadın;

“Ey genç arkadaşlarım!

Bir yaprak bile Allah’tan habersiz dalından düşmez. Her iş yüce Allah’ın daha önce planladığı yüce bir takdirle olur. Sizlerle burada bir araya gelmemiz de böyle bir takdirin tecellisidir. Bizi burada buluşturan, pek çok hikmete binaen kavuşturan bu yüce kudrettir. Rabbimizin bizi buluşturduğu güzel ve özel insanlar, hoş geldiniz! Ne kıymetli ve sevgilisiniz bir bilseniz!?”

İşte bu sözlerle adeta yerlerine çivilendiler. Özel, güzel, kıymetli ve sevgili olmak...

Sahi az önce birisi bu şekilde mi hitap etmişti onlara?

Kınamadan, yargılamadan, örselemeden, ötekileştirmeden...

Konuşma bu şekilde devam ederken arada gençler söz alıyordu. Beraberce muhabbet edilen oldukça hoş bir ortam hakimdi.

Konuşmada Allah ve kul arasındaki bağdan konuşuldu. Bu bağın diğer ibadet ve sorumluluklarla olan bağından söz edildi. Tesettürden, namazdan, ahlâktan, ibadetlerden ve pek çok erdemden konuşuldu.

Fakat bunların dünyadaki faydası, hikmeti konuşuldu. Ahiretteki karşılığı güzel bir üslupla anlatıldı.

Her günaha kaç zebani kaç kırbaç atar, Cehennem günahkârları nasıl cayır cayır yakar, asla kurtuluşumuz yok gibi karamsar bir tablo çizilmemişti.

Kızlar çocuk yaşlarda katıldıkları bir iki sohbet programını hatırladılar. Hayır kesinlikle arada dağlar kadar fark vardı.

Bu konuşmalarda neden, niçin ve nasıl gibi sorulara Kur’an ve Peygamberin hayatından cevaplar veriliyordu.

Bazı yeni yetme gruplardaki gibi eğip, bükme, dini modern kalıplara koyma gibi tavizkâr bir tutum da yoktu.

Ne demişti konuşmacı, “İslam fıtrat dinidir. Onu tanıdıkça gurbetten sılanıza kavuşmuş gibi mutlu ve huzurlu olursunuz. Size yabancı ve soğuk gelmez. Fıtrat, suya hasret toprak gibi onu karşılar.”

Tam da öyle olmuştu bugün.

Kızlar çalan telefonla irkildiler.

Arkadaşları onları kapıda bekliyorlardı. İki genç kız dışarı çıkınca, arkadaşları ne işiniz var burada der gibi mimikler yaptılar.

Kızlardan biri:

“Sorma kanka..

 Kadının biri geldi ve bilmediğimiz şeyler söyledi.

Öteki kız: Öyle şeyler ki; tüm bağlantılarımızı tamir edecek, en önemli bağlantıyı kontrol edeceğiz!

Oradan uzaklaşırken cismen aynı görünüyorlardı belki ama gönül dünyalarında frekans bağlantıları çoktan yolunu bulmuştu...

Kapıda mütebessim bir şekilde gençlere irtibat numaralarını bırakan kız ise, şimdi hocasını daha iyi anlamıştı..

Her evde her sokakta her mahallede bu kutlu mesajın sedası muhakkak olmalı.

Ta ki, ulaşamadığımız nice insana ve gence ulaşabilelim...