Çarşaflı anne ve siyah tesettürleri içindeki, 13 ve 16 yaşlarındaki kızları son bilet kontrolünden geçip, uçağa doğru ilerliyorlardı. Kapıdaki yığılmayı fark edince adımlarını ağırlaştırdılar.

Bu sırada uçağın giriş kısmında iki hostes, ustaca senkronize olmuş bir şekilde, her giren yolcuya suratlarındaki koca gülümsemeleriyle “hoşgeldiniz” diyorlar, nazikçe buyur ediyorlardı. Uçuş öncesi, bilindik, sıradan bir karşılama merasimi vardı yani...

Uçağa girme sırası anneye ve kızlarına gelmişti. Fakat bu sırada iki hostese kal gelmişti nedense. Suratları düşmüş ve siyah tesettürleri içindeki anneyi ve kızlarını görmüyormuş gibi bir tavır takınmış, sus pus olmuşlardı. Bu şekilde geçmelerini beklediler.

Anne önde, kızları arkasında hosteslerle burun buruna gelmişlerdi. Anne, tesettürleri sebebiyle ara ara olsa da uzun zamandır karşılaşmadığı bu ötekileştirme eylemini gayet iyi biliyordu. Tepkisiz ve pasif kalamazdı. Hosteslerin gözlerinin içine bakıp, gülümseyerek “biz de hoşgeldik mi?” dedi.

Neye uğradığını şaşıran hostesler, mesajı gayet iyi anlamış, adeta fabrika ayarlarına dönen robotlar misali, yine aynı şekilde senkronize olarak, suratlarına kocaman bir mecburi gülümsemeyi de ekleyerek “hoşgeldiniz” diyerek uçağa buyur ettiler.”

Evet, kritik bir seçim öncesinde ülke olarak bu ve buna benzer, hatta çok daha vahim yaşanmışlıklar biriktiriyoruz yine.

Henüz seçim sonuçları belli değilken bile, toplumu geren, kutuplaştıran, birbirine düşüren açıklamalar yapan siyasiler bunun en büyük müsebbibi.

Mesela bir siyasetçi kadın, sözde “özgürlük”, “hak”, “hukuk”, “kadın hakları” adına, sanki yeni bir buluş bulmuşcasına, bayat ve basit  “sera-monisini”, pardon (!) seremonisini devletin  televizyonunda, milyonların önünde, “tip” “tip” icra ederken, şunları söylüyor:

- Dini siyasetten uzaklaştıracağız.

- Eğitimi cemaat ve tarikatlardan temizleyeceğiz.

- İstanbul Sözleşmesi’ne geri döneceğiz.

- LGBT olmayı hakaret sayan ataerkiyi başlarına yıkacağız.

Bla.. bla.. bla..

Bu gibi açıklamaların oluşturacağı kelebek etkisiyle, fikirleri, tercihleri ve inançları sebebiyle başka insanların ve bilhassa kadınların maruz kalacağı zulmü, haksızlıkları yine görmeye başladık ne yazık ki.

Hakeza, bir diğer siyasetçinin “Kur’an Kurslarını dozerlerle yıkacağız” şeklinde konuşarak, sünnete göre giyim kuşamı, orta çağ zihniyetinin göstergesi olarak göstermesi elbette toplumu kutuplaştıracaktır. Toplumsal huzurun ve sükunetin aşınmasına neden olacaktır.

Şayet öyle olmasa, daha geçen gün Ankara Altındağ’da tesettürlü bir kadın sözlü ve fiili tacize uğramazdı. Başındaki başörtüsü çekilmez, tehdide ve hakarete maruz kalmazdı.

Hülasa...

Bırakın din ve dindar hazımsızlığına dair bazı eylemleri, bu konudaki söylemler bile dindar insanları incitmeye ve ötekileştirmeye, toplumu kutuplaştırmaya başladı bile ...

Bu söylemlerin, eyleme dönüşmesini düşünmek bile istemiyoruz!

Bu sebeple ülke olarak kritik bir seçime gittiğimiz şu günlerde, geçmişe dair bir tezekkür, geleceğe dair bir tedebbüre sevk edecek, salim bir tefekkür sürecine girelim. Başımızı iki elimiz arasına alarak hakkaniyetle muhakeme edelim...

Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun. (Tövbe,119)

Ayetiyle dosdoğru doğrulup, doğrularla beraber olmak duasıyla...