Yüce Kur’an’ın yeryüzüne ayet ayet inmeye başladığı aydır, Ramazan..
El- Kitap, önce yeryüzüne, sonra gönüllere, zihinlere ve ruhlara inmiştir bu ayda. Sayısız rahmetin, bereketin ve hidayetin kapısını açmıştır, nurlu hitabı ile ...
Elbette mübarek Ramazan ayını çok farklı yönleriyle okumak, anlamak, değerlendirmek mümkündür. Zira bu ay, mana katmanlarıyla dolu, pek çok hikmeti içinde barındıran müstesna bir aydır.
Ancak en önemli özelliklerinden bir tanesi, kuşkusuz Kur’an-ı Azimüşşan’ın bu ayda inmesidir ki, bu özellik aslında diğer özelliklerinin ve güzelliklerinin de ana kaynağıdır.
Bu sebeple bu ayda yapılabilecek en öncelikli ve doğru şey; Kur’an’a yoğunlaşmak, anlamaya çalışmak, dillerimizde terennüm eden ayetleri, gönüllerimize, zihinlerimize, ruhlarımıza da idrak ettirmek. Böylece bu müstesna ayda, hak ile meşgul olmak, hayatlarımızı vahyin nuruyla ihya ve inşa etmek, tevhidi inkılaplarla kuşatmak, batılın ve batıl gündemlerin istilasından azad etmek.
İmâm Şâfiî’nin (r.a) buyurduğu gibi; “Sen nefsini hak ile meşgul etmezsen, bâtıl seni işgâl eder.”
Bugün hem nefsimiz hem ailelerimiz hem toplumumuz batılın istilası altındaysa, en öncelikli sebebi, hak ile hakkıyla meşgul olmayışımızdır.
Hakeza, El Hakk’ın vahyine yabancı kalışımız, zamanla bu konuda müstağnileşerek, hayatlarımızın merkezine vahyi almayışımız, suni ve süfli gündemlerle kayboluşumuzdur.
O halde bu mübarek Furkan ayında, hak ile batılı birbirinden ayırma çabasına girerek, azmederek; kendimizin, ailelerimizin, girdiğimiz toplulukların öncelikli gündemini Kur’an ayetleri oluştursun, belirlesin.
Yani Rabbimiz!
Yani İlahımız!
Herkesi ve her sesi susturalım, Allah (c.c) konuşsun...
Peki önce hangi ayetlerden başlayalım?
Elbette Rabbimizin başladığı ve emrettiği yerden.
Yaratan Rabbin adıyla ve Nebevî metotla okuyalım, anlayalım, müzakere edelim ayetleri.
İman hakikatlerini, ibadetlerin mahiyetini, güzel ahlakın faziletlerini, geçmişte yaşayan kavimlerin kıssalarının hikmetini...
Ama her Ramazan ayında, muhakkak ama muhakkak tesettür ayetlerini ilk defa duyuyormuşuz gibi, yine yeniden anlamaya/idrak etmeye çalışalım. Öncelikli gündem maddelerimiz arasına alalım.
Anneler, babalar kızlarıyla otursa bu ayetleri büyük bir iştiyakla, dikkatle okusa, sebepleri, hikmetleri, ilkeleri, sınırları, Rızayı İlahi doğrultusunda anlaşılsa..
Abiler kız kardeşleriyle, bacılar bacılarıyla, öğretmenler öğrencileriyle, hocalar talebeleriyle bu ayetler üzerinde özenle dersler, sohbetler yapsa, hassasiyetle tefekkür etse, tedebbür ile asrın fitnelerine karşı, reçeteler geliştirse..
Öyle inanıyoruz ki, rahmet, bereket ve hidayet olarak tüm topluma geri dönecektir bu çabalar.
Şu zamanda, İslam toplumu olarak büyük bir tesettür sınavı içindeyiz.
Hani o tesettür ki, Allah Resulü (s.a.v) ona karşı müdahaleyi, saldırıyı asla ve kat’a kabul etmemiş, onu kendisine ve ordusuna sancak kılmıştı.
İtiraf edelim ve kabul edelim ki; bugün tesettür konusunda verdiğimiz sınavdan gafiliz!
Bu konudaki tavizler, tahrifler, özensizlikler; bu husustaki hassasiyetlerin ne denli aşındığının en büyük işaretidir.
Ve bugün tesettür; nesilleri yetiştiren İslam’ın kadınını, her türlü münkerattan setreden bir örtü olmaktan çok, gelişigüzel giyilen sıradan bir kıyafete dönüşmüştür.
Bu konudaki zafiyetler için, birilerinin gelip var olan eksiklikleri, sıkıntıları düzeltmesini bekliyorsak, daha çok bekleriz..
Zira o birileri bizden başkası değil!
“Ey örtüsüne bürünen, kalk uyar” (Müddessir,1-2)
Ayeti şiarımız olsun.
Tüm gaflet ve atalet örtülerini üzerimizden atalım ve tesettür davamıza sahip çıkalım!
Hikmetle uyarıp, nasihatle uyandıralım..
Önce kendimizi, sonra ailemizi ve çevremizi...